Adnan Oktar'ın 13 Aralık 2009 tarihli Kanal 35 ve TV Kayseri röportajından
ADNAN OKTAR: Bakın Kehf Suresini açtım. Kehf Suresi çok kapsamlı olarak Hz. Mehdi’den bahseder demiştim. Bakın diyor ki, Kehf Suresi 61, “Böylece, ikisi” Hz. Musa ile genç yardımcısı, ama ahir zamana bakan yönüyle Hz. İsa ve Hz. Mehdi, “İki denizin birleştiği yere ulaşınca”, iki deniz nerede birleşiyor? İstanbul’da birleşiyor, değil mi? Ebcedi kaç? 1984, Mehdi’nin ilk yılları, ilk çıkış yılları. Daha talebelerinin sayısının çok az olduğu yıla işaret ediyor. Zaten “ikisi” diyor burada da inşaAllah. “Derken, katımızdan”, 65. ayette, “kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Bakın, derken diyor. “Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz”, Allah veriyor ilimi, kendi değil. Ben öğrendim, ben alimim demiyor. “Kullarımızdan bir kulu buldular.” Ahir zamanda bu tabii Hızır’a bakmakla beraber, ahir zamana bakan yönüyle Mehdi’ye bakıyor. Çünkü bakın, “Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz “, Mehdi’ye rahmet verilmiştir. “ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz” , özel ilim verildiği hadislerde belirtiliyor, Mehdi’ye. Yani, Allah onu bir gecede ıslah eder diyor. Özel ilimlerle donatılacağı belirtiliyor.
ADNAN OKTAR: ”Kullarımızdan bir kulu buldular”, ebcedi 2010 yılını veriyor. Yani ayetin tamamı, 65, baksınlar, tam 2010 yılı. MaşaAllah. Gerçekten bir bakın yine Kehf Suresi’nde, “Gerçekten biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” Ebcedi kaç biliyor musunuz? 2017. Açıp baksınlar, yani harf bilenler, bakın “Gerçekten biz ona”, yani Mehdi’ye bakıyor bu inşaAllah, “yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” Zülkarneyn’den bahseden ayet, Mehdi’ye bakıyor aynı zamanda, ebcedi de 2017’dir. Bakın, “Dedi ki: Rabbim beni kendisine sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç ve imkan daha hayırlıdır. Madem öyle, bana güçde yardım edin de sizinle onlar arasına sapasağlam bir engel kılayım.” Yani bana insan yardımında bulunun, destekçi olun, faaliyetlerime devam edeyim diyor. 1987 yılını veriyor. Miladi 1987, ebcedi. Yine Mehdi’ye bakıyor. İnşaAllah. Tam ahir zamana bakıyor, tabii. Yani doludur Kehf Suresi böyle. Çok harikadır yani, inşaAllah.
SUNUCU: Evet, o zaman olayları anlatmakla birlikte Hocam hep Mehdi’ye bakan ayetler aynı zamanda.
ADNAN OKTAR: Tabii, yani tabii asıl anlamı o devre bakıyor, o şeye. Ama ikinci anlamı Mehdi’ye baktığını anlıyoruz. Yani ebcedlerinin ve verdiği tarihler de nettir yani hepsinde. Tek tarih veriyor, hep ahir zamanı veriyor.
ADNAN OKTAR’IN TV KAYSERİ VE SAMSUN AKS TV’DEKİ CANLI RÖPORTAJI
(13 EKİM 2010)
ADNAN OKTAR: Evet, inşaAllah. Kehf Suresi’nde Zu'lkarneyn (a.s.) kıssasını okuyayım. İnşaAllah. 84. ayet. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” bu ifade dünya hakimiyetini anlatan diğer ayetleri anlamamız için Kuran’ı Kuran’la tefsirde delildir. Mesela diyor ki Allah, “Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” diğer ayetlere de bakıyoruz Allah yeryüzünde bir iktidar vereceğinden bahsediyor. Müslümanlar’a yeryüzünde bir iktidar vereceğinden bahsediyor. Kuran ayeti, çok fazla ayet var. O zaman bu ayetten, dünya hakimiyetini anlatan bu ayetten, diğer ayetleride çözmüş oluyoruz. Yani zaten açık anlamı da fakat bu pekiştirmiş oluyor. Dünya hakimiyetinin açık olduğu anlaşılıyor, “ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Demek ki Müslümanlar her türlü genel kültür ve bilgiye sahip olması gerekiyor. Dünya siyasetini bilecek, politikayı bilecek, bilimi bilecek, sanatı bilecek, estetiği bilecek, her şeyi bilecek. Bak “ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” “İmkan verdik.” diyor. Dar oldu mu ufku, cahil oldu mu yenilme kaçınılmaz oluyor Osmanlı’da öyle oldu mesela. Cahil bir kitle oluştu hem cahiliyet hem iman zafiyeti hem de Darwinizm’e karşı tavır koyamamaları, koskoca Osmanlı’yı yıktı. Allah’ın dilemesiyle.
85. ayette. “O da, bir yol tuttu.” diyor Cenab-ı Allah. Bunların tabii anlamını sonra daha genişleteceğiz inşaAllah, Allah nasip ederse. 86. ayette. “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı” Kuran şifreli olarak Ahir zamanda olacak birçok olayı bize bildirir. Birçok geçmişte olan olayı da bildirir. “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı” İslam güneşi nerede battı? İstanbul’da battı. Değil mi? İslamiyet son artık burada yani Müslümanların birliği ve beraberliği oldu ve sonra bitti. Halifelik kaldırıldı. Zaten halifeler görevini yapmıyorlardı yani son dönem, o anlamda İslam Birliği’ni halifeler derken Abdulmecid Efendi zamanı, Vahdettin zamanında, onların yapabileceği bir şey kalmamıştı zaten, genel olarak çünkü ümmette bir çöküntü vardı Allah’ın takdiri o, yani ona geldi olay. Sonunda güneş İstanbul’da battı. Burada İstanbul’a bir işaret var. “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı”’daki bir anlam bu. Ikinci, ayetin devamında “ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu,” Güneş genellikle Mehdi (a.s.) için kullanılan bir ifadedir yani hadislerde de vardır, İslam güneşi olarak belirtilir. “ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu,” yani 86. da Mehdiyet’e bir saldırı olacağına dair bir işaret gibi görünüyor Kuran’da. Bak “ve onu kara çamurlu” yani güzel olmayan, iyi olmayan bir yerde battığını, gizlendiğini gördü. Yani güneşin orada yok olduğunu gördü, anlamına geliyor. “yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn,” Zu'l-Karneyn, dünyanın hem doğusuna hem batısına hakim olma anlamına gelir. Yani Zu'l-Karneyn iki cehdledir yani doğu ve batı, doğuya ve batıya hakim anlamına geliyor Zu’l-Karneyn. “(istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin." “Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız,” yani suç işlerse adam tabii ki suçunun cezasını alır ama zulüm ederse, zulmederse cezası vardır. Mesela adam birini yaralıyorsa tabii hapsedilir, bir şey yapılır yani cezası verilir “sonra Rabbine döndürülür,” asıl ahirete gider “O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” Yani eğer zulmettiyse Müslümanlara, Allah da ona acı verir. Mesela cinayet işlediyse değil mi, sonsuza kadar Cehennem’de kalır eğer tövbe etmezse.
Fakat 88. ayette diyor ki Cenab-ı Allah; “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa,” bir kere iman edecek ve samimi eylemlerde bulunursa, yani her hareketi samimi olacak konuşması, üslubu, ibadetleri, tavrı, hayatı her şeyi samimi olacak “onun için güzel bir karşılık vardır.” Bak çok net buradaki ifade, hem dünya hem ahiret için net ifade, güzel bir karşılık vardır. “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz." Bakın dinde temel olan bir konu yani Mehdiyet’in temel konularından birine Kuran dikkat çekmiş oluyor. Bak “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz." Yani dinde tahfif esastır. Dini zorlaştırmak münafıkların silahıdır. Münafıklar dini içinden çıkılmayacak hale getirirler. Böylece kendi içinde boğmaya çalışırlar dini. Yani dini koruyoruz gibi göstererek, değil mi? Mesela bir insan, ne bileyim bir kediyi seviyorum diye hayvanın ağzını, burnunu kapatıp boğabilir isterse. Sevme görüntüsünde, değil mi? Veyahut bir kuşu çok seviyorum diye hayvanı öldürebilir, sevme görüntüsü adı altında. Münafıklar da dini, sevme görüntüsü vererek dini kendi içinde boğarlar. Yani boğmak isterler, çok fazla yeni hükümler çıkararak, Kuran’ın hükümlerini yorumlarla genişleterek, münafıklar yoruma çok yatkındırlar. Mesela herhangi bir ayet. Mesela “Kim zulmederse Biz onu azaplandıracağız,” diyor Cenab-ı Allah burada ayette. O zaman der ki adam, “Zulüm nedir?” “Sen mesela” diyor “bugün doğru konuşmadın, yalan söyledin. Ben seni azaplandıracağım.” diyor. “Ne yapacaksın?” “Döveceğim seni.” diyor. “Allah diyor.” diyor.
“Kim zulmederse Biz onu azaplandıracağız,” buradaki ayette.” diyor. “Yalan söylemek zulüm olduğuna göre, ben de şimdi seni azaplandıracağım.” diyor. Adam mesela ağır şekilde yaralıyor. Mesela bu bir münafık yorumudur. Yani münafıklar bu mantığı geliştirirler. Kardeşlerimiz sormuşlar, nasıl yapıyorlar bunu diye. Bu tarzda yaparlar. Yani hiç ummadığın şekilde Kuran’dan kendine göre bir mana çıkartır ve Kuran’ı böyle genişleterek hayatı boğacak hale getirir. Adam da Kuran’dan konuştuğunu söylediği için insanlar da, Allah’a inanan safi kalpli insanlar da onlara karşı bir şey diyemiyorlar ve onun çizgisine doğru giderler. Yani yobazların yaptığı da budur yani yobazlar, münafıklara hizmet ederler. Mesela sonunda da yıkar İslam’ı yani yaşanamayacak hale getirir ve yıkar. Bak “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz." Cenab-ı Allah ne diyor, şeytandan Allah’a sığınırım; “Hz. İbrahim’in dini gibi kolaydır.” İslam dini “Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler.” Onun için Mehdi (a.s.)’nin işinde ağırlıklı olarak tahfif var yani dini en kolay şekilde insanlara göstermek. Hadislerde bunu görüyoruz. O yüzden adamlar –münafıklar ve yobazlar- karşı çıkacaklar ve diyecekler ki; “Bu adam bizim dinimizi öldürdü.” Yani dini kolaylaştırmasından dolayı dini öldürdüğünü, söylüyorlar Mehdi (a.s.)’nin. “Ya bunları nerden çıkarttın?” diyor adam, değil mi? “Bu dinin bir hükmü, bak ben sana açıkça söyleyeyim ayette var.” diyor. Buna çok örnek verebilirim mesela. “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz." Demek ki Mehdiyet’in bir yönü bu.
89. ayette. “Sonra (yine) bir yol tuttu.” Mesela 89 bir dönem. 1989’a bakıyor aynı zamanda. Bir kilit dönem olduğu anlaşılıyor.
“Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı”bu da şifre olduğu belli. Çünkü güneşin doğması batması, zaten doğar batar güneş. Güneşin battığı yer diye bir şey zaten yoktur. Doğduğu yer diye de zaten bir şey yoktur. Yani burada Kuran’ın alanen bir şifre verdiği, bir şeyler anlattığı, kapalı bir sır anlattığı çok sarih belli. “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.” 90’da İslam’da bir gelişme başladı. Yani 1990’larda ciddi bir gelişme başladı. Bir anlamda ona bakıyor olarak görüyorum Allah-u alem. “onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.” Şimdi iki anlamı var ama bir anlamı da Ahir zamanda insanlar, bu yıllarda bu çok yoğunlaştı, mesela plajların yoğunlaşması bu yüzyıla has bir özelliktir. Daha önce böyle bir şey yoktu biliyorsunuz. Bütün dünyada plaj salgını yayıldı. Bak ne diyor; “onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.” Yani belirli bir yüzyıla da bakmış oluyor, yani güneşle çok muhatap olan insanların yoğunlaştığı bir devir inşaAllah.
“İşte böyle, onun yanında "özü kapsayan bilgi olduğunu" (veya yanında olup-biten her şeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık.”Mehdi (a.s)’de özü kapsayan bilgi var yani, bak özü kapsayan bilgi de öyledir, detaya girmeme vardır. Çünkü öz ayrıdır, genişletme ayrıdır. Mehdi (a.s.) demek ki, her şeyin özünü hedefleyecek, özüne dönecek yani kelimenin özünü seçecek, konuların özünü seçecek, özün ve hikmetin üzerinde duran bir tavrı olacak inşaAllah. Çünkü Zu’lkarneyn doğrudan Mehdiyet’e baktığı için, hadislere göre doğrudan Mehdiyet’e bakan bir konu. Başka türlü zaten yorumlamamız mevzubahis olmaz inşaAllah. Yani ağırlıklı o yönde tabii birçok anlmda bakarız ama ağırlıklı o yönde.
“Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc,”bak Zu’l-Karneyn iki cihetli, Ye'cuc ve Me'cuc iki cihetli, bak iki tane; bir Ye’cuc var bir Me’cuc var, Zu’l-Karneyn iki yönlü. Ye’cuc ve Me’cuc yani anarşist ve teröristler “yeryüzünde” bütün dünyada “bozgunculuk çıkarıyorlar,” şu an dünyada teröristler, devlet terörü ve şahsi terörler değil mi, dünyayı inletiyorlar. Deccaliyetin ana özelliği. Ye’cuc ve Me’cuc, deccalin insan olarak kullandığı elemanlarının adıdır. Yani insanlara saldırdığı, kan döktüğü, can yaktığı elemanlardır. Yani decal bunların lideridir, Ye’cuc ve Me’cuc elemanlarıdır. Yani kan dökücü elemanlar. “Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc, yeryüzünde” dünya çapında “bozgunculuk” terör çıkarıyorlar, anarşi çıkarıyorlar “çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?"” “Sana para verelim, vergi verelim biz, kurtulalım onlardan. Terörden bizi kurtar, anarşiden bizi kurtar.” diyorlar. “Dedi ki: "Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır.” Parayı kabul etmiyor yani, “Benim maddi yönle işim yok.” diyor. Mehdi (a.s.)’de Allah rızası için gayret edecektir. "Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), “ diğer ayetlerde bunu görüyoruz. Allah diyor ki Nur Suresi’nin 55. ayetinde ve diğer ayetlerde dünya hakimiyetinde, sağlam bir iktidar, dini yerleşik kılmak, dini sağlamlaştırmak, hep bu ifadeler geçiyor.
Ayetin ayetle tefsirinden anlıyoruz ki, "Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla” aynı ayetler başka ayetlerde de geçiyor, dünya hakimiyeti ayetlerinde de geçiyor. “sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı” yine aynı şekilde “(güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır.” Bak bir hayırlısı var bir de daha hayırlısı var. Demek ki Müslüman hep daha iyisini, daha hayırlısını, Allah’ın rızasına en uygun olanını arayacak. Bak “Daha hayırlıdır.” diyor. “Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin de,” Mehdi (a.s.)’nin de neye ihtiyacı vardır? Müslümanların onu genel olarak desteklemesine ihtiyacı vardır. Değil mi? Bunu Allah sağlayacaktır. “Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin de,” sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım." “Ben anarşi ve terörü durdururum” diyor Zu’l-Karneyn “ama benim paraya değil, insana ihtiyacım var. Beni destekleyen, emrimi tutan, sözümü dinleyen çok fazla insana ihtiyacım var.” bu anlam çıkıyor. Yani eğer onları yönetebilirsem paraya ihtiyacım yok sadece itaatli, saygılı insana ihtiyacım var, anlamı çıkıyor.
“"Bana demir kütleleri getirin",” Mehdi (a.s.) ne yapacak? Bütün tankları, topları, metalleri eritecek. Değil mi? Büyük miktarda demir erimesi mevzubahis olacak. Çünkü savaş duracağı için her ülkenin tank, top işte kariyer bilmem ne falan silahları metal olarak yani demir olarak, yani milyonlarca tondur. Çok fazla demir var. Bunları eriteceğini anlıyoruz. Ona işaret var inşaAllah. Bak “"Bana demir kütleleri getirin", iki dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin" dedi.” Yani dağlar gibi olacağı anlaşlıyor toplanacak silahların.“ "Körükleyin" dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar” yani eritilecek ve kullanılacak, bunu anlıyoruz “(bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim."” “Bakır” diyor ama kıtran diye geçiyor. Yani “Katran getirin dökeyim.” diyor. Bu da demirin okside olmasını engelleyen madde ama tabii bu, tek o anlama gelmiyor yani burada demir ve katranın kullanıldığı bir silah türü veyahut böyle belki bir ihtimal cinlere karşı, böyle veyahut bazı varlıklara, o tarz olaylara karşı bir savunmada kullanılacak bir şeylerden de bahsediyor olabilir. Yani geniş çapta demir ve üstüne katran dökülmesiyle elde edilen bir şey. Bunu daha sonra daha genişletiriz, bu konuyu inşaAllah.
“Böylelikle, ne onu aşabildiler ne onu delmeye güç yetirebildiler.”Yani çok sağlam bir set yapılması küfre karşı, anarşi ve teröre karşı çok esaslı bir set yapılmasıın önemine Kuran dikkat çekmiş oluyor. Çünkü zayıf engellerde netice alınamıyor. Mesela PKK’ya karşı mücadele veriliyor ama engel olunamıyor. Neden? Bakın; hem onu aşamıyorlar hem de delmeye güçleri yetmiyor şu an. Yani güçlü bir hat meydana getirilemiyor. Bir anlamı da mesela yapılacak karakolların veyahut müstahkem mevkilerin, demirden olması. Mesela Omagine Hattı vardı ünlü, Fransızlar’ın Omagine Hattı, çok fazla demir ve çelik kullanılmıştır savunma hattı. Demirden yapılacak savunma hatlarının önemine de Kuran dikkat çekmiş oluyor. O yönüyle de dikkat çekici. Ama bu tabii ilk bakılan yönü yani, daha ikinci üçüncü aşamaları olarak incelenebilir, inceleriz istersek ama bugün değil, daha ileride inşaAllah. Evet.
Sayın Adnan Oktar'ın 3 Şubat 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 5 Şubat 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 26 Mart 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 24 Temmuz 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 24 Eylül 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 13 Ekim 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 30 Nisan 2011 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 1 Ekim 2011 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Kehf Suresi 65-“Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Onun için ledün ilmi, vahiyle olur. Falanca şahıs ledün ilmi biliyor diyemeyiz. Ledün ilminin benzerini biliyordur. Yani onu andırır. Ledün ilmi için vahiy gerekir. Herhangi bir kişinin bileceği bir şey değildir ledün ilmi. Çünkü gaybden haber alınması da gerekiyor. Allah bildirecek, öyle olmaz. 66-“Musa ona dedi ki: ‘Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden’” kim öğretiyor? Allah öğretiyor, vahiyle, “sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim? 67-Dedi ki: ‘Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.’" Nereden biliyor? Gaybı biliyor da onun için söylüyor onu. Gayb bilgisi gerekir. Mesela bu da ledüni bir bilgidir. Yoksa bilemez. Ulu’l azim bir peygambere böyle nasıl desin? Net biliyor, gaybı bildiği için.68-“(Böyleyken) ‘Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?’" Demek ki neymiş? Bilginin özü önemli. Hz. Mehdi (a.s)’da olay nedir? Özlü bilgidir. Zülkarneyn’de konu nedir? Özlü bilgi. “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?” İnsanlar biliyorsunuz sabretmede zorlanırlar, sabır güç gelir insanlara. Bakın “inşaAllah.” Biz diyorlar ki; “niye inşaAllah diyorsunuz?” Bak, peygamber söylüyor. 69-“(Musa:) ‘İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın.’” ‘Allah’ın izniyle’ diyor. ‘Beni sabreden bulacaksın’ demiyor. ‘İnşaAllah beni sabreden bulacaksın’ diyor. Peygamber üslubu. “Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim’ dedi.” Bazı kişiler vardır, “şunda uyarım şunda uymam” falan. Bak, istisna koymuyor. Diyor ki; “Hiçbir işte karşı gelmeyeceğim”, imama böyle uyulur. Hz. Mehdi (a.s)’a da bu şekilde uyulacak. Hiçbir işte karşı gelmek yok. Peygamberimiz (s.a.v.)’e de bu şekildeydi. 70-“Dedi ki: ‘Eğer bana uyacak olursan,’” şartını söylüyor, “hiçbir şey hakkında bana soru sorma,” yani şu niye oldu, şu niye böyle oldu soru sorma. “ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar." ‘Ben sana gerekirse açıklarım’ diyor. Ama onun dışında imam baş edemez. Her şeyin hikmetini söyleyecek. “Şunu niye yaptın?” “Bunu niye böyle söyledin?” olur mu? Güveneceksin. “Şu niye şöyle oldu?” Hüsn-ü zan edeceksin, hayra yoracaksın. “Hayra yoramıyorum” diyorsun. O zaman doğru yolda olmazsın. 71-“Böylece ikisi yola koyuldu.” Tebliğde en etkili yöntem teke tek anlatımdır. Dikkat dağılmaz. “Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deldi” Demek ki, Hz. Hızır (a.s) halkın bildiği gibi sürekli fakirlere yardım eden, sürekli iyilik yapan biri değil. Bak gemiye sabotaj yapıyor, parçalıyor gemiyi, adam öldürüyor orada da. Yani Hz. Hızır (a.s), bazı insanlarca yanlış biliniyor. “İçindekilerini batırmak için mi onu deldin?” diyor, Hz. Musa (a.s). Bakın, “içindekileri batırmak için mi deldin?”. “Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın." Bakın yemin ediyor. Ama ‘harama girdin’ demiyor. Bakın, ‘harama girdin, günaha girdin’ demiyor. ‘Şaşırtıcı bir iş yaptın’ diyor. Ama yemin ederek. Doğru, şaşırtıcı tamam ama hani itiraz etmeyecekti? “İçindekileri batırmak için mi onu deldin?” diyor. Bu çok ağır bir suçlama olmuş oluyor. Zaten fakir- fukara adamlar, onları batırmak için olmayacağı belli. Ama diyor Hz. Musa (a.s), heyecanlı, yerinde duramıyor. Çok tatlı peygamber. 72-“Dedi ki: ‘Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?’” Çünkü vahiyle almış bilgiyi. 73-“(Musa:) ‘Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama.’” ‘Unuttum’ diyor. Tamam, unutturan, Allah. “’ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma’ dedi.” diyor. Yani daha konuşmayacağını zannediyor. O da şimdi cevap veriyor. 74-“Böylece ikisi (yine) yola koyuldular.” İkisi. “Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü.” Bakın adam öldürüyor durduk yere; hikmete binaen, vahye dayalı olarak. “(Musa) Dedi ki: ‘Bir cana karşılık olmaksızın,” yani kısas olmaksızın “tertemiz bir canı mı öldürdün?’” Yani ‘cinayet mi işledin?’ diyor Hz. Hızır (a.s)’a. Yine suçlama yapıyor. “Andolsun, sen kötü bir iş yaptın" diyor. ‘Bu sefer de kötü iş yaptın’ diyor. Onda şaşılacak bunda ‘kötü iş yaptın’ diyor. Yani net konuşuyor bu sefer. 75-“Dedi ki: ‘Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?’" diyor. Vahiyle bildirildiği için. 76-“(Musa:) ‘Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme.’” ‘Kabul ediyorum. İrademi kullanacağım, söylemeyeceğim bir şey’ diyor. “’Benden yana bir özre ulaşmış olursun’ dedi. 77-(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler,” Hz. Hızır (a.s) zaman zaman yemek yer, bazen zaman zaman yemez. Kendi isteğine bağlıdır. “fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı.” Garip görüyorlar, konuklamaktan kaçınıyorlar, dışlıyorlar. “Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti.” Duvarcı ustası Hz. Hızır (a.s), aynı zamanda duvarcı ustası. Masonların da piridir biliyorsun, inşaAllah. “(Musa) Dedi ki: ‘Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.’" Allah rızası için yapıyor. “Ücret alabilirdin” diyor. 78-“Dedi ki: ‘İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız.’” Çünkü kendi söylüyor, “artık ayrılabilirsin” diyor. “Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.” ‘Yaptığım yoruma da sabredemeyeceksin’ diyor. Hz. Musa (a.s) olduğu için çok hareketli. 79-"Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı." Halbuki küçükken kendisi de, annesi onu küçük bir kayığa koydu, sala koydu, denize bıraktı. Annesi onu öldürmek için mi yaptı? Hayır, kurtarmak için yaptı, değil mi? Firavun’un ailesi de onu ele geçirdi. Bak ne diyor? “Zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı” her gemiyi, o da onu ele geçiriyor. 80-"Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi.” Müslümanlar. ”Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk." Çocuğun gelecekte dinsiz olacağını biliyor, durduruyor vahiyle. İslam’a, Kuran’a zarar vereceğini biliyor. Allah vahyediyor, öldürüyor çocuğu. Kendisi de bir adam öldürüyor, yumruk vuruyor öldürüyor Hz. Musa (a.s), değil mi? Onu soruyorlar mu Hz. Musa (a.s)’a? Hz. Hızır (a.s) soruyor mu niye öldürdün diye? Sormuyor, hikmetle öldürdüğünü biliyor. “Gemi niye annen seni bıraktı, öldürmek için mi bıraktı?” demiyor, değil mi? Güveniyor annesine. 81-“Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından” maddi, manevi temiz “daha hayırlısı” Hz. Mehdi (a.s)’a işaret var burada, “merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." Bu deccalın ölümüne işaret ediyor, üstteki. Hz. Hızır (a.s)’ın görevidir deccalı öldürmek. O da Hz. Mehdi (a.s)’a yardım edeceğine işaret ediyor. Bakın diyor ki; “Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." Hz. Mehdi (a.s) biliyorsunuz, çok merhametli. Ana özelliklerindendir. 82-"Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu,” Hz. Mehdi (a.s) ve Hz. İsa Mesih (a.s), ona işaret ediyor. Ama demek ikisi de duvarcı ustalarıyla bağlantıda olacaklar, ona da işaret var. Demek ki, Hz. İsa Mesih (a.s)’ın da talebeleri, masonların içine girecek, Hz. Mehdi (a.s)’ın talebeleri de masonların içine girecekler, ona işaret var. “iki öksüz çocuğundu,” yani yetim, Hz. Mehdi (a.s) da yetimdir, Hz. İsa Mesih (a.s) da yetimdir, babası yok. “altında onlara ait bir define vardı;”Hz. Mehdi (a.s) devrinde, bütün defineler ortaya çıkacak, biliyorsunuz. Ayrıca Hz. Süleyman (a.s)’ın, o meşhur Tabut-u Sekine’si bulunacak. Kuran ona da işaret ediyor, “babaları salih biriydi.” Babaları her ikisinin de Hz. İbrahim (a.s)’dır. Kuran’da salih olduğu geçiyor. Hz. Mehdi (a.s)’ın da soy olarak, babası Hz. İbrahim (a.s)’dır. Hz. İbrahim (a.s) da, aynı soydan geliyorlar. “Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler” olgunluk çağına erişsinler, ona da işaret var. “kendi definelerini çıkarsınlar” Hz. İsa Mesih (a.s) da, Hz. Mehdi (a.s) da defineleri ortaya çıkaracaklar; Tevrat’ın orijinalini, İncil’in orijinalini, Tabut-u Sekine’yi, mannanın orijinalini, “(bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım.” Yani ‘düşünerek bulduğum, zekamla- aklımla bulduğum şeyler değil, vahiyle alıyorum ben bunları’ diyor. “İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu." Ama ‘güç yetiremediğin şeylerin yorumu’ diyor, inşaAllah. 83-“Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki: ‘Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.’” Yani Hz. Mehdi (a.s), inşaAllah. 84-“Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” Müthiş bir dünya hakimiyeti olacak Hz. Mehdi (a.s) devrinde, “ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Her türlü imkan Allah tarafından Hz. Mehdi (a.s)’a verilecek. 85-“O da, bir yol tuttu. 86-Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: ‘Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.’" Hz. Mehdi (a.s)’ın da şefkatle davranacağını, Mehdiyet gereği, Müslümanlık gereği güzel huylu olacağını biliyoruz. Kuran ona işaret ediyor. Ama 86’da da, Mehdiyet’e bir saldırı olacağı anlaşılıyor. 1986’ya işaret var. Çünkü güneş’in batmasından bahsediyor, bir de “kara çamurlu bir gözede” yani Hz. Mehdi (a.s)’ın kaybolmasına işaret ediyor. Ya hapishanede veyahut herhangi bir şekilde kaybolmasına işaret ediyor, inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 28 Ekim 2012 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki:” Bak, Allah vahiy ile bildiriyor. “Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.” Demek ki bütün Müslümanlara öğüt var ve bu öğüte Müslümanlar uymakla mükellef. Bu öğüt farz. “Öğüt” diyor çünkü Allah. “Ve hatırlatma,” hatırlatmaya uymak da farz. Buradaki hükümler ahir zamanla da ilgili olduğu için çok önemli. “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” Ancak Mehdiyet devrinde olacak bir şey bu. Sapasağlam iktidar. Bütün iktidarlar her an gidecek gibidir. Bir tek Hz. Mehdi (a.s)’ın iktidarı sapasağlamdır. Yıkılması mümkün değil, inşaAllah. 110 ayet Kehf Suresi. Bediüzzaman da ona işareten 2010 diyor. Mehdiyetin en güçlü atağa geçtiği tarih. Hükümet bile 4 yıl önce verdiğimiz tarihi veriyor, “2023’de evelAllah tamam” diyor hükümet. 1071 Malazgirt, 2071 dümdüz dünya hakimiyeti, inşaAllah. Bunu da Başbakan söylüyor, inşaAllah. Devlet bu olayın bilinçli olarak farkında; Turgut Özal da farkındaydı, Demirel de farkındaydı. İttihad-ı İslam’ın olacağını ve Türkiye’nin öncü olacağını herkes biliyor.
Sayın Adnan Oktar'ın 24 Ocak 2013 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz,” Allah rahmetiyle tecelli ediyor. Mesela Hz. Hızır (a.s)’ı insanlar sert bir insan gibi görüyorlar. Ama bak, Allah’ın rahmetinin tecellisi. “Ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz,” özel bir ilim; Allah öğretmiş, o da o ilmi almış; “kullarımızdan bir kulu buldular.” (Kehf Suresi, 65) Ki ebcedi 2010. Çok acayip 2010 olması. “Ve kullarımızdan bir kulu” diyor. Yani Allah’ın ledün ilmini öğrettiği birçok kul var. Onlardan birisi bu, bir şahıs.
84. ayette de, Kehf Suresi’nde Allah, şeytandan Allah'a sığınırım; 2017 tarihini veriyor ebcedi; “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” 2017. Çok şaşırtıcı. “Yeryüzünde sapasağlam bir iktidar.” İki tane dünya hâkimiyetinden bir tanesi. Çünkü iktidarlar var ama sapasağlam olmuyor. Mesela Amerika’da da iktidar oluyor, Türkiye’de de iktidar oluyor, her yerde oluyor iktidar ama sapasağlam olmuyor. Gidici oluyor. Sapasağlamda sistem bambaşka. Sapasağlamın anlamı bambaşka. Yani tereddüt olmuyor. Ama dünyanın her tarafında hükümetler her an gidecek gibi oluyor. Mesela bakan gidebiliyor; başkası oluyor, görevinden gidebiliyor. “..ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Her şeyden; siyasette de, politikada da, askeriyede de, sanatta, bilimde, estetikte, her şeyden bir güç veriyor Allah, özel. Çünkü böyle dünya hakimiyetinde her şeye ihtiyaç var. Paraya da ihtiyaç var, desteğe de ihtiyaç var, tanıtıma ihtiyaç var, sürate ihtiyaç var. Her şeye ihtiyaç var. O yüzden Allah ne diyor; “Ona her şeyden bir yol (sebep) verdik. “O da, bir yol tuttu” diyor Cenab-ı Allah, 85 ayette. “Sonunda Güneş’in battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: ‘Ey Zu'l-Karneyn,’” “ey iki cihetli, iki yönlü,” burada da çok acayip bir anlatım var tabii. Zülkarneyn, yecüc ve mecüc; hep iki. Zülkarneyn iki yönlü demektir. Mehdiyet de hep ikiler vardır. Mesela yecüc ve mecüc iki tane; Hz. Mehdi (a.s) ikisine karşı, inşaAllah. Mesela Hz. Mehdi (a.s) hem deccal, hem süfyana karşı. Hem deccalle mücadele ediyor, hem süfyanla mücadele ediyor. İki tane zıttı var. Hem cin, hem şeytan düşmanı var Hz. Mehdi (a.s)’ın, ayete göre. Dünyanın hem doğusuna, hem batısına hakim olduğu için Zülkarneyn deniliyor. Hem madde, hem ruh olabildiği için Zülkarneyn denebiliyor. Hem zahir hem batın ilmine sahip olduğu için Zülkarneyn. Bak, “(istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.” Hangisini tercih eder? Tabii ki güzelliği. Zorbalık, can yakma, acı verme veyahut herhangi bir şekilde azap onda yok. “Dedi ki: ‘Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız.’” Öldüreceğiz demiyor bak,“azaplandıracağız.” Ama zulme karşı. Hz. Mehdi (a.s) nasıl? Hz. Mehdi (a.s) da zulme karşı. Anti-zulümdür. “Sonra Rabbine döndürülür.” Yani “Allah belasını verir, biz bir şey yapmayız” diyor. “O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” “Ahirette cezasını bulsun” diyor Zülkarneyn, “ben cezalandırmam, ben öldürmem” diyor. 87. ayet.
“Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa,” iman edecek ve son derece samimi olacak, “onun için güzel bir karşılık vardır.” O güzel karşılığı Allah ayette açıklıyor bakın. “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır.” Bu ayetin açıklamasını nerede buluyoruz? Nur Suresi’nin 55. ayetinde buluyoruz. Ayeti ayetle açıklamak lazım; mesela 88. ayeti Nur Suresi’nin 55. ayetiyle tefsir edebiliyoruz. Çünkü orada Allah diyor ki; “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onu dünya hakimi yaparım” diyor. Burada da ne diyor ayette; “Onun için güzel bir karşılık vardır.” O güzel karşılığın ne olduğunu anlıyoruz oradan. ‘Dünya hakimiyeti ve cennet.’ Onun için Kuran’ı Kuran’la tefsir etmek çok önemli bir yöntemdir. Genelde hayati bir yöntemdir. Ve en doğru yöntem odur. “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz.” Mesela bu ayeti, “buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz” ayetini, hangi ayetlerle açıklarız? “Hz. İbrahim (a.s)’ın dini gibi kolaydır.” “Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler.” Başka bir ayet daha var. “Kolay olanda başarılı kılacağız.” Bu ayeti açıklarken 88’in yanına o ayetlerin konması lazım, ayetleri açıklanması için. Mesela “bakınız” diye şu şu şu ayetler diye bağlantı kurulması lazım. “Sonra yine bir yol tuttu.” 89. ayette. “Sonra yine bir daha yol daha tuttu.” 92. ayet. Onları daha sonra inceleyeceğiz, inşaAllah. “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı.” Önce güneşin battığı yer, sonra güneşin doğduğu yer. “O iki doğunun da iki batının da Rabbidir” ayeti var, değil mi? İşte bu diğer ayetlerle bu ayetlerin bağlantılı olarak açıklaması Kuran’ın içindeki sırrı çözer. Kuran kendi içinde sırları kilitlenmiş bir yapı gösteriyor. Yani bir sırrı diğer bir sır açıklar. Tek başına o ayet o sırrı açıklamaz. Dikkatlice incelendiğinde Kuran’ın diğer bölümündeki ayetle o sır çözülür. Bazen üçüncü, dördüncü ayet çözer sırrı. Ayetlerin hepsi bir araya getirildiğinde sırrı çözebilirsin. Gizli sır öyle ortaya çıkar. Mesela buradaki rakamların sırrı da o zaman ortaya çıkar. 85’te, “O da bir yol tuttu” diyor. Mesela burada 85 rakamı var. Sonra 89 rakamı var. “Sonra yine bir yol tuttu” diyor. “Sonra bir yol daha tuttu” diyor 92. ayette. Ayrı ayrı rakamlar. Mesela diyor ki; “İki seddin arasına kadar ulaştı.” Yine iki. “Onların (sedlerin) önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu.” Yani yabancı bir dil, başka bir söz. Şimdi Kürtçe isteniyor Güneydoğu’da, orada bir Sedd-i Zülkarneyn oluşuyor. Orada bir yecüc-mecüc hurucu var. PKK Güneydoğu’da bir yecüc-mecüc hurucudur. Oraya devletin yaptırdığı karakollar, savunma sistemleri Sedd-i Zülkarneyn’dir. Hiçbir sözü anlamayan bir kavim oluşturmaya kalkmalarının nedeni de; PKK’nın istediği; Türkçe de bilemeyen, sadece Kürtçe bilen, başka dilleri bilmeyen insanlar oluşturup, onları da milletimizden koparıp, kültür düzeyini de sınırlı tutup, sadece komünist düşünceyi alabilecek şekilde yetiştirmeyi amaçlıyorlar. Çok yanlış. Ama tabii insan başka bir dil bilemeyebilir, bu bir suç değildir. Ama ayetin işaret ettiği başka anlam var. Onu da anlattım. “Dediler ki: ‘Ey Zu'l-Karneyn,” iki yönlü, “Ye'cuc ve Me'cuc,” iki kavim, “yeryüzünde bozgunculuk,” anarşi, “çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?"” Para verelim mi? “Dedi ki: ‘Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır.’” Mesela bu, 1987 ediyor ebcedi. “İki seddin arasına kadar ulaştı.” 2015 ediyor ebcedi. Şimdi bak, buradaki rakamlarla bunların bağlantısı var. “Dedi ki: ‘Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır.’” 1987. “Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım. Bana demir kütleleri getirin.” Mesela Kuran’daki demirle ilgili diğer ayetler bunu açıklar. “İki dağın arası eşit düzeye gelince, ‘Körükleyin’ dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: ‘Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim.’” Hz. Süleyman (a.s)’da da bu bakırı görüyoruz. ‘Sel gibi’; Hz. Davud (a.s) kıssasında. Arada bir bağlantı olduğunu oradan anlıyoruz. Yani o ayetlerle bu ayetleri bir araya getirdiğimizde biri Hz. Süleyman (a.s)-Hz. Davud (a.s) kıssası, dünya hakimiyeti; biri, Zülkarneyn kıssasında. Her ikisinde de bakır hakimiyeti var. Her ikisinde de bakırdan bahsediliyor. “Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler.” 97. ayet.