Sayın Adnan Oktar’ın 5 Ocak 2011 tarihli röportajından cennetle ilgili ayet açıklamaları.
ALTUĞ BERKER: Cennetle ilgili ayetler. Büyük bir zenginlik ve ihtişam olduğuna dair cennette inşaAllah. İnsan Suresi, 20’nci ayet. Şeytandan Allah'a sığınırım. “Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.” “Ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde yaslanırlar. İki cennetin de meyve-devşirmesi yakındır” diyor Rahman Suresi'nde Hocam, inşaAllah. Muhammed Suresi, 15’inci ayette; “bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır” diyor, inşaAllah. Pınarlar ve gölgelikler olduğunu söylüyor inşaAllah Hocam.“Akmaktaolan iki pınar vardır” diyor, Rahman Suresi, 50’nci ayet. “Şüphesiz muttaki olanlar, gölgeliklerde ve pınar-başlarındadır.” “Bir pınar ki orada ‘selsebil’ olarak adlandırılır” diyor, inşaAllah. “‘ne sıcak-ne soğuk, tam kararında gölgeliğe’ sokacağız” diyor Hocam, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Şimdi sıcağı, soğuğu bilmeyen adam serinliğin, ılıman bir iklimin lezzetini bilir mi? Bilmez. Sıcaktan rahatsız olacak. Soğuktan rahatsız olacak. Kıyamete kadar ılıman bir iklimin, ılıman bir ortamın tadını her gün almış olacak. Yoksa ona alelade gelir öbür türlü. Yani doğrudan, hiç bunları görmeden giderse alelade gelir. Koltuk hiçbir şey ifade etmez. Sırtını dayamak, yatak bir şey ifade etmez. Çadır bir şey ifade etmez. İlla ki burada bu kursu görecek, bu eğitimi alacak, inşaAllah.
ALTUĞ BERKER: "Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler.” “‘Özenle işlenmiş mücevher’ tahtlar üzerindedirler."
ADNAN OKTAR: Evrimle yaratılmamış, değil mi? Allah yaratmış. Tahtlar evrim ile yaratılmıyor. Bazı cahil hocalar var ya ahiretteki yaratılışı da evrimle açıklamaya kalkıyorlar.Tahtlar mobilyacıda yapılmıyor; Allah yaratıyor.
ALTUĞ BERKER:“Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar.”
ADNAN OKTAR: Onu da yorgancı yapmaz. Yorgancının yaptığını da Allah yapar. Yorgancı kendi yaptığını zanneder. Atölyede adam kendi yaptığını zanneder. Her mobilyayı Allah yaratır. Her elbiseyi Allah yaratır. Bak “size giyimlikler var ettik” diyor Allah. Çünkü gerçek elbise dışarıda renksiz ve saydamdır. Zaten elbise vasfı yok onun. Gerçek şekli öyledir. Beynimizde yarattığı elbise asıl elbise olmuş oluyor. Dışarıdaki aslıyla, asla ve kesinlikle, Allah’ın dışında hiç kimse bağlantı kuramaz. Bir tek Allah aslıyla bağlantı kurar maddenin. Biz görüyoruz, yansımasını görüyoruz. Allah’ın yarattığı yansımasını görüyoruz.
ALTUĞ BERKER:“Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir.” “…hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir.” “…orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; oradaki elbiseleri ipek(ten)tir.” İnşaAllah. “Onlara mühürlü, katıksız bir şaraptan içirilir. Ki onun sonu misktir. Şu halde yarışmak isteyenler, bunun için yarışsınlar.” “Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. Arzulayıp-seçecekleri meyveler, canlarının çektiği kuş eti.”
ADNAN OKTAR:Bak, demek ki baş ağrısını bileceğiz ki, baş ağrısının olmamasının zevkini tatmamız için baş ağrısını bilmemiz lazım. Mesela, öyle bir içki ki hem içkinin pozitif yönü var ama negatif yönü oluşmuyor. İçki içiyor, mesela lezzet alıyor, hoşuna gidiyor. Ama azap vermiyor ona. Vücudunu bozmuyor, sağlığını bozmuyor.
ALTUĞ BERKER:“Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları), Üst üste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları” “Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış. Çevrelerinde gümüşten billur kablar, kupalar dolaştırılır. ”
ADNAN OKTAR:Dünyaya benziyor cennet, andırıyor yani. İnsanlar öyle çok da şaşırmıyorlar. Çünkü diyorlar; “biz benzerini dünyada görmüştük” diyorlar. Ama benzerini, “aynısını” demiyor. “Benzerini görmüştük” diyorlar. Fakat renk kalitesi, görüntü kalitesi tabii çok çok farklı. Çünkü Allah onu diyor; “hiçbir göz görmedi, hiçbir nefis tatmadı” diyor. Yani bizim bildiğimiz, anladığımız tarzda olmayacak inşaAllah.
ALTUĞ BERKER:“Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. Onları hep bakireler olarak kıldık, Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt”.
ADNAN OKTAR:Bak sevginin önemini, kadının güzelliğini Kuran ne kadar güzel vurguluyor. Aşkın, tutkunun güzelliğini; yani bir kadını tutkuyla sevmenin, aşkla sevmenin nasıl bir nimet olduğunu Kuran vurguluyor. Yoksa hiçbir anlamı yok. Öbür türlü et yığını olur; et, kemik yığını olur. Allah aşkın, tutkunun önemine dikkat çekiyor. Yani asıl zevki ve güzelliği veren ruhani güç, ruh gücü olduğuna dikkat çekiyor, iman gücü olduğuna dikkat çekiyor Cenab-ı Allah.
ALTUĞ BERKER:“Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur.”
ADNAN OKTAR:Demin söylediğim; hatırlıyorlar ama benzer, ama farklı tabii.
ALTUĞ BERKER:“Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.”
ADNAN OKTAR:“Hûrin în.” Evet, güzel ve anlamlı bakış. İnsan, yani gerçek akıllı bir insan anlamlı ve güzel bakıştan çok şiddetli etkilenir. Ama bir ahmak için bön bön bakmak çok çok güzeldir. Mesela bön bir bakışa; “ne kadar güzel, anlamlı bakıyorsun” diyor. “Ne vardı?” diyorsun; “safiyeti temsil ediyor” diyor mesela, “hoşluğu temsil ediyor.” İlkel bir bilgiye sahipler ama gerçek derinliğinde onu sezemiyorlar. Yani Allah imanlı müminlere, imanlı kadınlara anlamlı ve güzel bir bakışı nimet olarak sunmuştur. Dalalet bunu bilmez. İki sığırın birbirine bakması gibi bakarlar. Müminlerde bu şiddetli heyecan meydana getirir. Çünkü önyargı olmaması lazım, güven olması lazım, sevgi olması lazım; Allah korkusu, Allah sevgisine dayalı olması gerekiyor. Sırdaş olunması gerekiyor, teslim olmuş olması gerekiyor. Ayette geçtiği gibi; teslim olması. Adam yabancılıyor onu zaten. Teslim olacak birisi olarak görmüyor ki, tehlikeli biri olarak görüyor. O, karısının ölmesini bekliyor; karısı, onun ölmesini bekliyor. O, onun mirasına konmak istiyor; o, onun mirasına konmak istiyor. O, onun ailesini dolandırmak istiyor; o, onun ailesini dolandırmak istiyor. O durumda sevgi kalmaz tabii ki. Sadece gizli, sevgi taklidini yapmaya çalışan nefret kalıyor ve çok itici, böyle karanlık bakışlar geriye kalıyor. Ama bak Kuran’da Cenab-ı Allah tutkuyla, aşkla bakıştan bahsediyor. Ki şiddetli bir zevk alacak müminler bundan. Ama bak; “sadece eşine” diyor, “teksif olmuş.” Namusun güzelliğine de Allah dikkat çekmiş oluyor. Çünkü herkese ait olan bir kadın güzel değildir. Herkese ait olan bir erkek de kadın için iticidir. Yani fahişe bir erkekle, fahişe bir kadın etki meydana getirmez. Namuslu bir erkek kadını etkiler. Namuslu bir kadın da erkeği etkiler. Kuran’da buna dikkat çekmiş oluyor Cenab-ı Allah. Çünkü bak ilk dikkati çekilen şey; tutkunun zevkine dikkat çekiliyor. Tutku ve bakışlar. Demek ki kadının konuşmasından, bakışlarından, elektriğinden etkilenecek mümin; sırf etinden kemiğinden değil. Şimdi bazı sığırlar tam sığır ruhunda; sadece ete, kemiğe göre hareket ediyor. O zaman da Allah onlara tiksinme hissi veriyor. Birbirlerinden iğreniyorlar. Müminlerde derin bir sevgi, derin bir istek, derin bir muhabbet oluşuyor. Sadece müminlere has bir güzelliktir. Onun için Allah; “mümin erkekler, mümin kadınlara; mümin kadınlar, mümin erkeklere” diyor.
ALTUĞ BERKER:“Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır.” “Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar.” “Ve iri gözlü huriler, sanki saklı inciler gibi”.
ADNAN OKTAR:Bak hep saklı ve korunmuş. Yani insan helalinin öyle saklanmış olması, mesela korunmuş olması ayrı bir zevktir. Onun çok daha hoşuna gider. Etkiler onu. Yani umuma ait olması da, Allah o zaman kalbinde bir boşluk meydana getiriyor. Boşluk meydana getirir, mümin sevemiyor inşaAllah. O ayeti bir daha oku.
ALTUĞ BERKER:“Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır.”
ADNAN OKTAR:Bak; “huyları güzel”, sonra “yüzleri güzel” diyor. Huy güzelliği çok hayati olduğu için. Huyu güzel olmadı mıydı yüzünün güzelliğinin bir anlamı kalmaz. Huyunun güzel olması gerekiyor. Ama ikisi birlikte olduğunda nur âlâ nur, muhteşem bir güzellik olur. Allah iki güzelliği birden övüyor
ALTUĞ BERKER:“Nice bahçeler ve üzüm bağları.” “İçlerinde (her türden) meyve, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır.” inşaAllah.
ADNAN OKTAR:Bak, “eşsiz” benzeri olmayan. İnsanın ne kadar içini açtığını ve ne kadar hoşuna gittiğini Cenab-ı Allah vurguluyor.
Sayın Adnan Oktar’ın 8 Mayıs 2014 tarihli sohbetinden cennetle ilgili ayetlerin açıklamaları.
ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah diyor ki, şeytandan Allah’a sığınırım İnsan Suresinde; Cennette "Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün" (İnsan Suresi, 20) Rahman Suresi 54’ te; “Astarları, ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde yaslanırlar.” İnsan detaydan çok hoşlanıyor. Bak bu evde de koltukların kollarında biraz detaylar var. Varaklar var. Altına karşı insanda bir içgüdü var. Onu hayretle ve ibretle izliyoruz. Birçok maden var ama altın. O heyecanlandırıyor bizi Cennetten kalma bir içgüdü. İllaki onu istiyoruz. Kumaştaki detay, ne diyor ayette, bak? “Ağır işlenmiş atlastan.” Kaliteli kumaş hoşumuza gidiyor. Ağır işlenmiş. Ama bir de detay. “Yataklar üzerinde yaslanırlar” Halbuki insan istese havada durur. Uyku ihtiyacı da yok ama o yorgunluk içgüdüsü var ya dünyada öğrendiğimiz. Öyle ki artık ciğerimize işlemiş olacak. Durduk yere yaslanıyor. Niye dersen anlamı yok. Milyonlarca sene ayakta durabilir istese insan yorulmaz. Ama illaki yaslanıyor. O içgüdü yani. “İki cennetin de meyve devşirmesi oradakilere yakın ve kolaydır” Meyve ağaçlarında hep sorun, kim onun tepesine çıkacak? Düşme tehlikesi var bilmem ne. İnsan öyle ona bir özlemle bakar ağaca. Ama yakın dal oldu mu şahane oluyor. Biz Amasya’dan geçiyorduk otobüsle, ağaç dalları otobüse sürtüyordu, elma ağaçları. Elimi çıkarsam otobüsün penceresinden elmayı rahatça alacak durumdaydım. Koca koca böyle kırmızı elmalar. Mesela bak devşirmesi kolay, mesela insanın o çok hoşuna gidiyor. Ama bahçede biz çocukken ağacın tepesine tırmanırdık. Ondan sonra zaten sorun çıkmazdı. Ama garip bir şey. Çocuk ruhuyla elmadan biraz yedikten sonra diğer elmaya. Onu sonuna kadar yesene. Yok, öyle bir şey yok. Öyle bir his var, meyveye doymayacağız ahirette. Bir de meyvenin daldan kopma acısını tatmayacağız. Çünkü meyve daldan koptuğunda acı verir insana. Güzelliği bozulmuş oluyor. Onu görmemiz gerekir, yani kopmadığını görmemiz lazım. Muhammed Suresi, 15; “içinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar” Bak dünyanın aczini Allah gösteriyor. “İçinde bozulmayan sudan ırmaklar”. Mesela ırmak suyuna giriyorsun bulanık. Sudan içmek istesen içemezsin, değil mi? Kirli yani. Hiçbir ırmağın suyu temiz olmuyor. “Bozulmayan sudan ırmaklar” diyor. Billur gibi, istediğin gibi iç. İstediğin gibi yıkan. İstediğin gibi yüz. “Tadı değişmeyen sütten ırmaklar” Mesela süt anında bozulur. Orada öyle bir şey yok. Ve dokunmuyor o süt, istediğin kadar içiyorsun. Burada öyle fazla süt içemezsin. Yani 1 litre bile içmiş olsa bayağı rahatsız olur insan, çok rahatsız eder. “İçenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar” Yani artık ırmak gibi akıyor. Yani insan o kadar bol içiyor ondan istifade ediyor ki, ama bildiğimiz şarap değil o. Şarabın tadı çirkindir. Cennet şarabı özel bir içki. Yani hem doya doya içiyor, hem içinde yüzüyor. Öyle bir güzellik, görünümü de çok güzel. “Süzme baldan ırmaklar” bu da tatlı bir su ama bizim bilmediğimiz bir su. Yani bildiğimiz bal değil bu. Cennet balı ayrı bir şey. Bunları hep ahrette göreceğiz. Bunların özel tatları var, özel renkleri var. Ama insan içine giriyor. Mesela insan karpuzun içine girip karpuz yemeyi ister, değil mi? Ona benzer bir şey. “Ve orada onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır” Bildiğimiz bütün meyveler var, bu dünyada tanıdığımız her türlü meyve var. “Ve Rablerinden bir mağfiret” Allah’ın özel lütfu, Allah’ın özel ikramları, özel mesela Allah’ın tecelli etmesi en başta, en çok zevk alınan. “İkisinden de akmakta olan iki pınar vardır.” Pınar insanın çok hoşuna gider, kesintisiz akan pınar. Mesela eskiden vardı öyle çeşmeler. İnsanlar doymaz ona. Sürekli akması çok hoştur. “Şüphesiz muttaki olanlar gölgeliklerde, pınar başlarındadır” İnsanlar çok sever pınar başlarını. Zaten cennette iki yer var. Bir normal ışık aydınlığı, bir de hafif gölgelik yerler var. Hangisinden hoşlanıyorlarsa. Pınarbaşı muhabbet etmek için bu. Mesela şimdi biz yolda geliyoruz, her insanın mesela bir pınarbaşı arzusu vardır. Ama bu çok zordur, bayağı güçtür. Biz köyde giderdik Kazım’ın pınarı denilen bir yer vardı. Orada bir çam ağacının dibinden gürül gürül beyaz cam gibi su akardı. Membaa suyu akardı ama bayağı bol. O küçük bir havuz oluşturmuştu. Havuzdan hem alttan hem üstten akıyordu böyle. Kesintisiz devam ediyordu. Oradan aşağıya doğru akıyor, oradan da dereden aşağıya ana ırmağa doğru giderdi o su. Oraya biz mesireye giderdik, çok hoşumuza giderdi. Anneannem gözleme yapardı. Çökelekli yapardı, çay falan teşkilat oraya giderdik. Ondan sonra ye babam ye. “Bir pınar ki orada sel sebil olarak adlandırılır” Yani sürekli akan, ücretsiz olan. Bak “çeşit çeşit inceliklere ve güzelliklere sahiptirler” diyor Allah. İncelik ve güzellik incelik çok hoşuna gider insanın. Mesela yüzük alıyor. bir şey alıyor değil mi? Onda çok ince detaylar oluyor ondan dolayı çok zevk alınıyor. Mesela saatte çok ince detaylar oluyor, çok ince yazılar oluyor. Mesela taşı çok kibar oluyor, o insana çok zevk veriyor. Onun için Allah detaylardan bahsediyor. “Cennet alabildiğine yemyeşildir” diyor Allah. Yani uzaktan bakıldığında yoğun bir yeşillik hakimiyeti görülüyor. Cennetin ana özelliği odur. Yani ana renk odur, yeşildir, cennet yeşili. “Ne sıcak ne soğuk tam kararında gölgeliğe sokacağız” diyor. “Onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır.” Tertemiz niye? Mesela insan burada acz içindedir. Banyo yapmazsa temiz olmaz. Bütün vücuduna bakım yapar. O zaman normal hale geliyor. Özel olarak Allah tarafından acz meydana getiriyor, dünyayı sevmemiz için. Bütün vücut azaları tek tek temizlenir her gün. Yoksa temiz olmaz. Müminlerde tahir oluyorlar. Özel olarak temizliyorlar. Kirli hale gelmesini de sağlayan Allah’tır. Temizleyen de, temizleten de Allah’tır. Özel olarak gösteriyor ki dünyayı sevmeyelim, aczi görelim. Ahirete gitmek için şiddetle bir istek olsun. Yoksa bunlar olmazsa dünyaya bağlanma hırsı çok yüksek olurdu, çok acı çekerdi insanlar. Dünyadan gitmek istemezlerdi. Cennetin müjdesine rağmen birçok insan gitmek istemezdi. Ama şimdi hep gönüllü oluyorlar. Aman bir an önce gidelim inşaAllah, hayırlısıyla. Ama tebliğ olduğu için, cihat olduğu için gitmek istemiyorlar tabii, inşaAllah. “Onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde yüksek köşkler bina edilmiştir”. Üst üste köşkler, kat kat. Burada köşk var, onun üstünde yine köşk var, onun üstünde yine köşk var. Dikkat ederseniz en kaliteli evler, en zengin evler çok yüksektir. Çok yüksek denize nazırdır mesela böyle. Evin içinde su olur, akan sular olur. İçgüdü olarak var o, içgüdüye göre hazırlıyorlar zaten insanlarda. Yoksa yüksek ne? Korkabilir yüksekten. Ama yükseği sevdirmiş Allah. Yükseğin özel bir heyecanı var. Mesela detayın özel bir heyecanı var. İnsanlarda o cennet içgüdüsüne göre ev yapıyorlar dünyada zaten. Ezberden, durduk yere. Nereden öğrendin desen bilemez. Hoşuma gidiyor onun için yapıyorum diyor. Mesela evin içine havuz yapıyor. Cennet özelliğidir. İnsan suyu sevecek şekilde yaratılmış. Havuzdan korkabilir aynı zamanda, ama Allah havuzu sevdirmiş. “Özenle işlenmiş mücevher tahtlar üzerindedirler” diyor Vakıa Suresi 15’de. Hep ayet okuduklarım. Bak “Özenle işlenmiş” Hani evrimle oluyordu cennette hayat? Hani evrim vardı? Tahtı kim yapıyor? Evrimle mi oluyor? Allah yapıyor. Dünyadaki mobilyaları kim yapıyor? Onu da Allah yapıyor. Onu marangoz yapıyor diyor. Onu Allah yapıyor diyor. İkisini de Allah yapıyor. Marangoz yapıyor gibi görülür. Yani öyle bir mantık verilir. Yoksa her mobilyayı Allah yapar. Her evi Allah yapar. Mesela kahve geliyor, Allah yapıyor. Mesela fincan, bu fincanı Allah yapıyor. Cennette de aynı sistem vardır. Fakat burada sebep olduğu için işte diyorlar ki, ‘kil olarak alıyoruz. Şekil veriliyor, fırına koyuluyor.’ Bunun hikayesini dinleyince adam diyor. Tamam o zaman birisi yapıyor. Tabii ki Allah yapıyor. Aklın ihtiyari kalkmaması için o yapılıyor. Mesela üstündeki yaldızlar hepsini Allah yapar. “Yok, fırında yapılıyor. Boyuyorlar” falan diyorlar. O insanlara öyle gibi gösterilir, sebep olarak mantıklı görmeleri için. Ekmek fırından çıkıyor zannediyor. Fırından çıkmaz ekmek. Doğrudan Allah tarafından yaratılır. Sebep olması için o yapılıyor. Cennette sebep kalkıyor. Ekmekler, yiyecekler falan direkt doğrudan doğruya oluşur. Sebep kalkar. “Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (otururlar).” (Saffat Suresi / 44) Böyle karşılıklı. İnşaAllah, “meyve-devşirmesi (oradakilere) yakın (kolay)dır.” (Rahman Suresi / 54) “Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar.” (Rahman Suresi / 76) yataklar nefis güzel. Kumaşları da deseni de yani gözü müthiş okşuyor. Mesela saraya giriyor, kendisine ait saraya. Mesela yetmiş oda oluyor. Yetmiş odadan herhangi bir tanesine giriyor. Yine yetmiş oda daha var, bir odanın içinde. Yetmiş odada yine huriler oluyor. Yine o odalardan bir tanesine giriyor. Yine yetmiş oda oluyor. Yine huriler oluyor. Allah ona o şekilde yaratıyor. Bu var ya hazırlanan video filmler, biliyor musunuz, görüyor musunuz? Böyle oradan oraya, oradan oraya, oradan oraya geçişler olur. Görüntü. Ona ait video film varsa gösterelim. Aynı o sistemlidir. Adamın aklı almıyor. “Bu ne kadar büyük mekan böyle?” istediği yere istediği an, anında ulaşır. Diyor ki Bediüzzaman; “Işık hızından daha yüksektir, hayal hızı” diyor. Yani düşündüğü an derhal oluşuyor. Nasıl bir mekanizma olduğunu aşağı yukarı tahmin ediyorum. Ama anlatmak uygun olmaz. Yani nasıl bir sistem olduğu anlaşılıyor. İnşaAllah. “…mühürlü, katıksız bir şaraptan içirilir.” (Mutaffifin Suresi / 25) “Ki onun sonu misktir.” (Mutaffifin Suresi / 26) Özel şişelerde geliyor. Şişelerin üstünde mühürler var. Yani süs var. Var ya normal şaraplarda şu an yapılıyor ya, üstüne süsler, yazılar, şunlar bunlar. “Mühürlü katıksız bir şaraptan içirilir. Ki onun sonu misktir.” Mühürlü, özel olarak üzerinde süs var. Ama “Aklı çelmez” diyor Allah. Acı değil. Rahatsız edici değil. Zevk veren bir şarap. “Dopdolu kadehler.” (Nebe' Suresi / 34) Huriler ve gılmanların dağıttığı. Mesela insan bir bardak su bile içse hemen yeterli oluyor. Değil mi? Çay, birkaç bardak içiyor, bitiyor. Orada akşama kadar devam ediyor. Hiçbir şekilde vücudunda rahatsızlık meydana getirmez. Yani tonlar hesabıyla yiyecek yiyor, vücudundan atılışı hafif, çok güzel kokulu bir ter suretinde oluyor vücudundan atılışı. Çok çok hafif vücudunun üstünden. Ama mis kokusu şeklinde bir ter. Fizik kanunları alt üst olmuş oluyor. Tamamen tersine. “Çeşitli-meyveler. Onlar ikram görenlerdir.” (Saffat Suresi / 42) Yani ikram ediyorlar huriler, gılmanlar. “Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır.” (Saffat Suresi / 45) Garsonlar tarzında gılmanlar, huriler tepsilerle geziyorlar. “Şunu ister misiniz? Bunu ister misiniz?” Oradan cennet yemişlerinden yiyor. Cennet içkilerinden içiyor. Sohbete devam ediyorlar. Onlar da yorulmaz. Yiyenler de yorulmaz. Yorulma yok. “Biz onları” diyor Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım; “yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.” (Vakıa Suresi / 35) Yeni, değişik. Alışılmamış. Fizik kanunları değişik, bütün sistem. Ama çok makul gelecek. Nereden anlıyoruz? Adam diriliyor; “Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı?” diyor. Şüpheli. Durumu kavrayamıyor yani ahirette olduğunu yine anlamıyor. Bir çağırıcı uzaktan insanları çağırıyor. Yani yüksek bir insan sesi geliyor, o tarafa doğru bütün insanlar koşmaya başlıyorlar. Oraya gidince anlıyorlar. “Eyvahlar” diyorlar. “Bu din günü” diyorlar. “Kastedilen. Biz ölüydük. Dirildik” diyorlar. “Kuran’ın dediği doğruymuş” diyorlar. O zaman anlaşılıyor. “Çekirgeler gibi” diyor, “aynı anda kalkıyor bütün insanlar.” Düz bir alanda yani mevcut bilinen mezarlar yok oluyor. İnsanlar zannediyor ki bu mezarlardan kalkacaklar. Zaten kıyamette bu mezarlar dümdüz oluyor. Yani dünya un gibi dağılıyor. Hiçbir yerde mezar kalmaz. İnsanlar için yapılmış yattıkları bir yer var. Bütün insanlar yatar vaziyette bekliyorlar. Yatar vaziyette kalkmaları emredildiğinde kalkıyorlar. Hepsi birden. Bir anda. Yoksa mevcut mezarı duruyor, oradan kalkıyor o şekilde bir şey yok. Kıyamette mezar kalmaz. “Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.” (Vakıa Suresi / 35) “Onları hep bakireler olarak kıldık,” (Vakıa Suresi / 36) “Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,” (Vakıa Suresi / 37) “Onları hep bakireler kıldık” Ahirette cennette cinsellik olduğunu açıkça gösteren bir ayet. Bakireler, hanımlar. Eşlerine sevgiyle tutkunlar. Sevgi olmadan cinselliğin de bir anlamı yoktur. Kadının da bir anlamı olmaz. Sevgiyle bir anlam kazanır. Ve hep yaşıt, herkes yaşıt. Bu dünyada Allah özellikle gençlik ve yaşlılık veriyor. Mucize olarak. Mesela çocukluğunda ayrı, yirmi yaşında ayrı, kırk yaşında ayrı, altmış yaşında birbirine hiç benzemiyor. Mucize, Allah değiştiriyor. Normal olan bir kere, bir şekil alıp onun kalmasıdır. Cennet normal yaşantı aslında. Bu dünyadakiler harika. Mesela orada sürekli duruyor. Hiçbir değişiklik yok. Makul olan budur. Doğru olan budur. “…bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.” (Saffat Suresi / 48) Kadının bakışının çok önemli olduğuna Allah dikkat çekmiş oluyor. Mesela bakış cinsellikte de en hayati güzelliktir. Bön bön bakan bir kadın hiçbir şekilde güzel olamaz. Bön bön bakan bir erkek hiçbir şekilde kadına etkileyici gelmez. İllaki bakışı etkileyici, derin ve akıllı olması lazım. İmanlı bir bakışa sahip olması lazım. Allah oraya cinselliğin anahtarını koymuş. Etkilenmenin anahtarını koymuş. O yoksa o da yoktur. Yoksa nice mesela yakışıklı gençler oluyor, kadın etkilenmiyor. Adam bön bön bakıyor. Yahut çok güzel kadın oluyor ama cam gibi, boşluğa bakıyor adeta. Etkileyici olmaz, “bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü” İri gözlüden kasıt yani kocaman böyle avuç gibi göz anlamında değil. Anlamlı bakan yani gözlerini büzmemiş, anlamsızlaşmamış dolu dolu bakan. O anlamda. Ve eşlerine çevirme de iffet anlamı. Herkese öyle bakıyorsa zaten bir anlamı yok. Sevdiğine öyle bakıyorsa bir anlamı olur. Öbür türlü ucuzlar o. Herkese öyle bakıyorsa, ucuzdur o. Değeri yok yani.