Ahirete inanmayan ve tek hayatının dünya hayatı olduğunu zanneden insanların büyük bir kısmı, dünyada güç, kudret ve üstünlük bulmaya çalışırlar. Hayatları boyunca bunun hırsı ile çabalarlar. Kendileri için gücün, üstünlüğün ve onurlu olmanın ölçüleri ve değerleri vardır. Buna göre zengin olmak, yönetici olmak, sözü geçen olmak, ün sahibi olmak gerekir. Bunlardan birini kaybettiklerinde ise tüm itibarlarının, onur ve izzetlerinin yerle bir olduğunu düşünürler. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır ve Allah onların bu yanılgılarını Kuran'da şöyle açıklar:
Kendilerine güç (izzet) sağlasınlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler. Hayır; (o yalancı ilahlar) onların tapınışlarını inkar edecekler ve onlara karşı çelişkiye düşecekler." (Meryem Suresi, 81-82)
Tek güç ve izzet sahibi olan Allah'tır ve Allah gücü ve izzeti dilediğine verir. Dolayısıyla, güç ve üstünlük sağlamak için Allah'tan istemek dışında sebepler ve aracılar arayanlar, bunları Allah'a ortak koşmuş olurlar. Çünkü ne malın, ne itibarın, ne de mevkinin insana güç sağlamaya yetecek bir iradesi yoktur. Ayrıca, Allah her insandan tüm bunları bir anda çekip alabilir. Örneğin en üst mevkideki bir insan bir anda mevkisiz, malsız ve itibarsız kalabilir. Çünkü herşeyin tek ve gerçek sahibi olan Allah'tır.
Allah, izzet ve onuru, Kendisi'ne dost olan, gönülden bağlı, Kuran'a uyan kullarına verir. Kuran'a uyan bir insan, hiçbir zaman kendisini ahirette Allah'ın karşısında küçük düşürecek, onu utandırıp, pişmanlığa sevk edecek bir ahlaka ve tavra yaklaşmaz. Hiçbir insandan korkup çekinmez, kimseye yaranmaz, kimsenin güç ya da zalimliğinden korkup çekinmez. Sadece Allah'ı razı etmek ister ve sadece Allah'tan korkup sakınır. Bu nedenle hiçbir zayıflığı, insanlar karşısında ezikliği yoktur. Mala, zenginliğe, makam ve mevkiye sahip olmasa dahi Allah onu Kendi Katından yardımıyla güç ve şeref sahibi yapar. Böyle bir insan aynı zamanda Kuran ahlakını yaşamanın ve imanın getirdiği üstünlüğü ve şerefi üzerinde taşır. Allah bunu bir ayetinde şöyle bildirir:
... Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resûlü'nün ve mü'minlerindir... (Münafikun Suresi, 8)
Sayın Adnan Oktar'ın 5 Eylül 2010 tarihli röportajından Münafikun Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Derler ki, "Andolsun, Medine'ye bir dönecek olursak” şehre dönecek olursak “gücü ve onuru çok olan” enaniyeti çok olan, büyüklüğü çok olan, maddi gücü, parası, imkanları çok olan, siyasi gücü çok olan, münafık ve kafir desteği çok olan kimse “düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır." Müslümanları düşkün ve zayıf olarak görür münafıklar. O yüzden kabadayılık yaparlar. Yani hep Kuran’a baktığımızda, çünkü güçlü görmesinin sebebi bütün küfrü arkasına alıyor. Bakıyor milyonlarca insan var arkasında. Bakıyor Müslümanlar azınlık, ‘tamam’ diyor, çirkin cesareti oradan gelir.
Bak, “düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır. Oysa” diyor Cenab-ı Allah “izzet Allah'ın, O'nun Resûlü’nün ve müminlerindir.” Asrımıza bakacak olursak, “oysa izzet Allah’ın, Mehdi (a.s.)’nin ve müminlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar” diyor Allah.
Münafıkun Suresi, Allah onlar için özel sure isimlendirmiş bakın; Münafıkun Suresi. Bütün münafıklar Münafıkun Suresi’nin muhatabıdır. İnşaAllah. Ama münafık ilgilenir mi Münafıkun Suresi’yle?
OKTAR BABUNA:İlgilenmez Hocam.
ADNAN OKTAR:İnanmıyor ki ilgilensin.