Hem her türlü kötülüğü hem de ondan sakınmayı bilen nefs insanın içindeki emredici güçtür. Yani bir insana bir eylemi yaptıran, bir kararı verdiren manevi güç nefistir. Allah, Kuran'da nefsin bu iki özelliğini şöyle bildirmiştir.
Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene; sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp temizleyen gerçekten felah bulmuştur." (Şems Suresi, 7-9)
Ayetlerde insanların ahlaksızlıklarından, yaptıkları kötülüklerden söz edilirken bu tavırlarının kaynağı olarak nefisleri gösterilmektedir. Nefs bu yönü ile insanın en büyük düşmanlarından birisidir. Nefs kibirli, cimri ve bencildir, sürekli olarak kendi heva ve hevesini, kendi gururunu tatmin etmek ister, kendi rahatını, kendi menfaatini, kendi hoşnutluğunu düşünür. İsteklerine her zaman meşru yollardan kavuşamayacağı için de insana vargücüyle kötülüğü emreder. Bu gerçek Kuran'da Hz. Yusuf'un sözleri ile şöyle açıklanır:
(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir. (Yusuf Suresi, 53)
Nefsin insana vargücüyle kötülüğü emrediyor olması Allah'tan korkan müminler için çok önemli bir sırdır. Bu, nefsin oyunlarının bir an bile bitmeyeceğini, sürekli olarak insana kötülüğü emrederek bütün gücüyle onu Allah'ın yolundan alıkoymaya çalışacağını gösterir. Bu sırra göre nefs hiçbir zaman susmayacak, her konuda kendini haklı görecek, bütün insanlardan daha çok sevecek, büyüklenecek kendini her türlü nimetin kendisinin olmasını isteyecek, rahatına düşkün olacak, kısaca Allah'ın beğendiği ahlakın tam tersini insana yaşatabilmek için her yolu uygulayacaktır.
Nitekim, inkar edenlerin, Kuran ahlakına uymayanların tavırları ve ahlakları tamamen nefisleri tarafından şekillenir. Onlar Allah'tan korkmadıkları için vicdanlarının emrettiğine uyacak iradeyi gösteremez, sadece nefislerinin emrettiklerine uyarlar. Din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda yaşanan kavgaların, menfaat çatışmalarının, mutsuzlukların kökeninde herkesin nefsine uyarak sadece kendi menfaatini düşünmesi, gerçek sevgi, saygı, fedakarlık gibi insani özelliklerini tamamen kaybetmesi vardır.
Bu nedenle, Allah'ın bildirdiği bu sır çok önemlidir. Eğer insan bu sırrı unutmazsa nefsine karşı önlem alabilir. Ona göre bir ahlak ve tavır gösterebilir. Nefs tembelliği emrederse onu kat kat çalıştırarak, nefs bencilliği emrederse daha fedakar olarak, nefs cimriliği emrederse daha cömert olarak, nefsin emrettiği her türlü kötülükte aksi olan en iyi tavrı yerine getirerek onu eğitebilir. Allah, Şems Suresi'deki ayetlerde, nefse kötülüklerin yanı sıra bu kötülüklerden sakınmanın da ilham edildiği bildirilmiştir. Yani insanın nefsinde kötülükleri ve ahlaksızlıkları emreden, bunları kolay ve güzel gösteren bir sesin yanında, iyi ve güzel olanı seçmesini de emreden vicdanı vardır. Her insan içindeki bu sesleri bilir ve hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğunu tanır. Ancak, sadece Allah'tan korkup sakınınlar vicdanlarına uyarlar.
Adnan Oktar'ın 26 Nisan 2011 A9 Tv Ve Kaçkar Tv'deki Canlı Sohbetinden
ADNAN OKTAR: Şems Suresi, Rahman ve Rahman olan Allah’ın adıyla, şeytandan Allah’a sığınırım. “Güneş’e ve onun parıltısına andolsun, onu izlediği zaman Ay’a,” bazı avanaklar diyor ya; “Güneş ve Ay mason sembolüdür. Nasıl bahsediyorsunuz?” Allah, Kuran’da bahsediyor, avanak. “Onu (Güneş) parıldadığı zaman gündüze, onu sarıp-örttüğü zaman geceye,” tabii burada biraz işaret de var. Onu izlediği zaman Ay’a, onu (Güneş’i) parıldattığı zaman gündüze, onu sarıp-örttüğü zaman geceye;” onu, onu, onu. Hz. Mehdi (a.s)’a da işaret var. “Göğe ve onu bina edene, yere ve onu yayıp döşeyene, nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', sonra ona fücurunu ve ondan sakınmayı ilham edene,” demek ki insan kötülük yaptığında kötülük yaptığını biliyor. Bak, Allah ayette diyor; “sonra ona fücurunu ve ondan sakınmayı ilham edene,” “fücurunu da ilham ediyorum” diyor Allah, “ondan sakınmayı da ilham ediyorum.” “Ben farkına varmadım” yok. Bir insan kötülük yaptığında biliyor. Allah söylüyor bak ayette; “Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğe olan eğilimini) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).” Hani diyorlar ya; “ben bilseydim, yapmazdım.” Neyi bilmiyorsun? Bayağı iyi biliyorsun. “Sakınmayı bilmiyordum.” Sakınmayı da biliyorsun, Allah ilham ediyor. Biraz konuştuğunda zaten itiraf eder. “Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.” Nefsini arındırıp, temizleyen ne diyecek? Ben şöyle iyiyim, böyle iyiyim demeyecek. Eksiğini, kusurunu samimi kabul edecek. Ve onu arındırıp, temizleyecek. O zaman ne diyor Allah; “felah bulmuştur,” kurtuluş bulmuştur. “Onu örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.” Bir şey söylüyorsun, “yok, o bende yok;” bir şey söylüyorsun, “yok, ben öyle bir şey yapmadım;” “yok, yanlış anlaşıldım.” Sarıyor, sürekli sarıyor, nefsini sarıyor. Bakın, “örtüp sarana da” diyor. “Elbette yıkma uğramıştır” diyor. Örtüp, sarmayacak, bilakis açacak; “doğru söylüyorsun, Allah razı olsun. Hata yaptım, eksiğim var” diyecek. Veyahut şöyle, “dediğini yapıyorum ama eksik olmuş demek ki, yanlış olmuş; daha iyisini yapacağım, inşaAllah” diyecek. “Bende öyle bir şey yok” dedin mi, ayet ne diyor; “onu örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.” Delirir, ene kesilir Bediüzzaman’ın tabiriyle. Bütün vücudu ene kesilir. Firavunlaşır, Allah esirgesin.