Sayın Adnan Oktar'ın 9 Aralık 2010 tarihli röportajından Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: 88. ayet. Cenab-ı Allah diyor ki: “Ama Resul ve onunla birlikte olan mü'minler, mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler; işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa erenler onlardır.” Resul, yani imam, Müslümanlar’ın önderi. Ahir zamanda kimdir? Mehdi (a.s.). “Ve onunla birlikte olan mü’minler,” kimdir? Peygamberimiz (s.a.v) zamanında sahabeler, Ehl-i Bedir. Kaç kişiydi Ehl-i Bedir?
ALTUG BERKER: 313.
ADNAN OKTAR: Mehdi (a.s.)’nin talebeleri kaç kişi?
ALTUG BERKER: 313.
ADNAN OKTAR: Evet. “Mallarıyla ve canlarıyla,” bak Cenab-ı Allah malı önce almış, sonra canlarıyla, diyor. Müslüman malını tamamen Allah’a infak edecek. İşte diyecek ki; “Ya Rabbim benim hayatım, ölümüm” Şeytandan Allah’ a sığınırım, ayet var aynı zamanda “hayatım, ölümüm, dirimim alemlerin Rabbi olan Allah içindir.” İnşaAllah. “Canlarıyla ceht ettiler” gayret ettiler. Bütün malını mülkünü; kitap alıyor dağıtıyor, değil mi? Tebliğ yapıyor, araştırma yapıyor. “İşte bütün hayırlar onlarındır.” Allah, onlara sürekli hayır veririm, şer dokunmaz, diyor inşAllah. Bak, “bütün hayırlar.” “Kurtuluşa erenler onlardır.” “Dünyada ve ahiret de kurtuluşa erenler onlardır.” Bak kurtuluş demek; yarım kurtuluş olmaz, tam kurtuluş vardır. Dünyada kurtuluş nedir?
ALTUĞ BERKER: Türk-İslam Birliği.
ADNAN OKTAR: İttihad-ı İslam’dır. Dünyaya İslam’ın hâkim olmasıdır. Onun dışında yarım kurtuluştur, eksik kurtuluştur. Tam kurtuluş İslam’ın dünyaya hâkimiyeti ile olur. “Kurtuluşa erenler onlardır.” İşte Mehdi (a.s.) talebeleridir inşaAllah. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da bölgeye hâkim olmuşlardır, inşaAllah. “Allah onlar için süresiz kalacakları altından ırmaklar akan Cennet’ler hazırladı.” Süre var mı? Yok. On katrilyon sene geçiyor bitmiyor, bir on katrilyon sene daha geçiyor yine bitmiyor, sonu yok. İnsanda en güçlü içgüdüdür, Allah özel yaratmıştır. Sonsuz olma içgüdüsü vardır, sonlu olmayı insan istemez, içgüdüdür. Tatmin edilmemiş tek içgüdüdür. Onu Allah işte Ahiret’te tam doyuruyor. İçgüdünün verilmiş olması, zaten tatmin edilmemiş içgüdüyü vermiyor Allah, mutlaka o içgüdüyü tatmin eder Allah. Bir tek tatmin olmayan sonsuzluk içgüdüsüdür. O da Ahiret’te mümkün oluyor, inşAllah. “İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” Allah Ahiret’te de Cennet’i büyük kurtuluş ve mutluluk olarak alıyor. Dünyada da İslam’ın dünya hâkimiyeti kurtuluş ve mutluluktur, Allah’ın rızasını kazanmak. Ahiret’te de, Cennet’i kazanmak ve Allah’ın rızasını kazanmak, bunlar “büyük kurtuluş ve mutlulukdur.” Hep “altından ırmaklar akan Cennetler.” Mesela dümdüz toprak olsa bir yer, çok güzel de olsa suyu yoksa çok büyük eksiklik oluyor. Mesela evler, villa satıyorlar, havuzu varsa acayip fiyatı artıyor. İnsanlar da özellikle o tarz ev istiyorlar. Hiç olmazsa bir suyu olsun, bir dere kenarında olsun, deniz kenarında olsun. Mesela deniz kenarında çok pahalı. Göl kenarında villalar, deniz kenarında, ırmak kenarında daha pahalı oluyor. Neden? İnsanlar daha çok istiyor. İçgüdü olarak bize suyu sevme gücü verilmiştir, hep canımız suyu ister bilmedik bir şekilde canımız hep suyu ister bilinmedik bir şekilde. Mesela küçücük bir göl bile olsa, o suyun başına gidip oturmak ister insan. İllaki su olacak. “ Allah onlar için süresiz kalacakları altından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. Bedevilerden özür belirtilenler, kendilerine izin verilmesi için geldiler.” Bedeviler; cahil kesim eğitimsiz, bilgisi ve görgüsü eksik kısım. “Kendilerine izin verilmesi için geldiler.” Bunlar hep kaçamaktır. Kenardan takip eder. Mesele ticaret yapar, işine gücüne bakar, hep izin ister. Hocam veyahut âlimim, işte mürşidim, bana müsade edin işte evlenmek üzereyim. Tamam, dersin. Başka? İşte ticaretim var, tamam. Okulum var, tamam. İşte yorgunum der, tamam. Hastayım der, tamam. Sürekli bahane üretir. “Bedevilerden özür belirtilenler kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah’a ve elçisine yalan söyleyenler de oturup kaldı.” Yalan söylüyor gitmiyor, gitmek istemiyor, faaliyet yapmak istemiyor, bitkin. Müslüman çok canlı, aktif, heyecanlı. “Onlardan inkâr edenlere pek acı bir azap isabet edecektir.” Allah inkâr etme şartını koyuyor. İmansız olma şartını koyuyor, o şekilde olursa azap edeceğim diyor Allah. Ama imansızlıkta tabii, adama kendini imanlı zannediyor ama imansız çıkıyor, birde o var. Mesela muvahhid zannediyor, tek Allah’a inandığını ve Allah’a tam teslim olduğunu zannediyor, Ahiret’te müşrik olduğunu anlıyor. “Ve onların biz müşrik değiliz demekten başka fitneleri olmadı” diyor. Sürekli onu söylüyorlar, biz müşrik değiliz, diyorlar. Hâlbuki şirke girmişsin sen, bana vahiy geldi demişsin sen, değil mi? Bu bir şirk. Hurafeyi, Peygamber (s.a.v.) söyledi diye hurafeyi anlatmışsın, bu da bir şirk. Rüyamda bana malum oldu, falanca kişi Mehdi (a.s.) diyorsun, bu da şirk, çünkü Peygamberlik ilan ediyorsun sen. Çünkü sen rüya görüp vahiy aldığını iddia ettiğine göre Peygamber’sin sen (hâşâ), değil mi? Ve bu vahye de inanılmasını istiyorsun, etrafındakilerin de. Bana ayet geldi diyorsun, kitaplı Peygamber olmuş oluyor (hâşâ). Ve bu kitaba da inanın diyorsun senin rüyanla. Demek ki rüyasında başka bir şey de görse ona da inanması gerekiyor adamların. Çok fazla yalancı Peygamber çıkacak diyor Peygamberimiz (s.a.v.) Ahir zamanda, şimdi bunlar türedi. Kendine vahiy geldiğini iddia eden yalancı Peygamberler yahut hurafe türeten Peygamberler, yalancı Peygamberler. Sahte Peygamberler deccal devrinin özelliğidir. “Allah'a ve elçisine karşı 'içten bağlı kalıp hayra çağıranlar' oldukları sürece, güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk (günah) yoktur”. “Allah’a ve elçisine” Allah’a ve imama “karşı içten bağlı” nasıl bağlı? Bağlı kalma demiyor bak “içten bağlı” tutkuyla, aşkla, ölümüne, karalılıkla. Sathi bağ olmaz. Allah’ı sevince de, Allah diyor; “bir dil ucuyla onlar kenardan bağlıdırlar” diyor, öyle olmaz. İslam’a, Kuran’a aşkla bağlı olacak. “Hayra çağıranlar” Müslüman ne yapacak? Sürekli hayra çağıracak, şere çağırmayacak, pislik peşinde olmayacak, rezillik peşinde olmayacak, hep hayra çağıracak. “Hayra çağıranlar oldukları sürece” bunu istisnasız, sürekli devam ettirmenin gereğine dikkat çekiyor Allah. Bazen diyor, biz hata yapıyoruz, öyle şey olmaz. İşine gelen yerde nasıl titiz oluyorsun, değil mi? Sürekli hayra çağıracak Müslüman, geceli-gündüzlü kesintili olmayacak. “Güçsüz, zayıflara” bedeni gücü de yok, ruhen de gücü yok. Mesela konuşmaya takati yok. “Güçsüz, zayıflara,” o zaman Müslüman güçlü olacak ve zayıf olmayacak. Demek ki Müslüman’lığa zıt bir durum güçsüz olmak. Bedenen güçlü olacak, değil mi? Çok güçlü bir bedene sahip olacak, bünyesi güçlü olacak, ruhen güçlü olacak, ruh olarak da güçlü olacak. O zaman Müslüman’ın kendine iyi bakması gerekiyor, değil mi? Gerekirse spor yapacak, yiyeceklerine dikkat edecek, uykusuna dikkat edecek, ruhen de çelik gibi olacak ruhu. Eleştiriye açık olacak, zorluklara açık olacak, korkuya karşı güçlü olacak, hepsine karşı güçlü olacak. “Hastalara” Müslüman hastalanmamaya dikkat edecek, tedbir alacak. Grip olmamak için, nezle olmaması için, değil mi? Diğer hastalıklara karşı önlem alacak. Hastalıklara karşı mücadelenin farz olduğu anlaşılıyor o zaman burada, değil mi? Hastaneler kurmak, tıp ve tababetin farz olduğu anlaşılıyor. Çünkü hasta mücadele yapamadığına göre, İslam’ı yaymak esas olduğuna göre, Allah’a ibadet esas olduğuna göre; bu durumlar da, bu gerekçeler de engel olduğuna göre, Müslüman hasta olmamaya özen gösterecek. O zaman Tıp ilmi farz, hastaneler kurmak Müslümanlar için gerekli ve hastalanmamak için de her türlü sebebe sarılmak gerekli. “Ve infak etmek için bir şey bulamayanlara.” Müslüman zengin olmak için gayret edecek, sebebe sarılacak. İnfak edecek bir şey bulamaması fakirlikle olur. Allah fakir olmamızı istemiyor, zengin olmamızı istiyor ama buna rağmen olursa sabrederiz, ayrı. Ama ne yapalım ben fakirim diyerek kenara çekilmeyecek, gayret edecek, inşaAllah. Allah’a kendine adayarak bunu yapacak. “İnfak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk günah yoktur.” Böyle bir durumdaysa Allah günah olmaz diyor, sorumluluk yoktur. Ama böyle olmamamız gerektiğini ve buna karşı tedbirli olmamız gerektiğini de Kuran bize açıklamış oluyor, inşaAllah. “İyilik edenlerin aleyhinde de bir yol yoktur.” İyi ve samimi olanlara, bunun aleyhine Allah bir yol olmaz, diyor. Hiçbir şekilde aleyhlerine bir şey oluşması mümkün değildir, diyor Allah. “Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” Günah işlerseniz bağışlarım, diyor Allah. Birde “korurum” diyor Allah, “esirgeyendir” diyor. Şimdi mesela şu görüntünün içerisinde Allah isterse her türlü felaketi verebilir. Belayı verebilir, her türlü acıyı verebilir ama müthiş imkânlar yaratıyor. Bak mesela bütün dünyaya İslam’ı tebliğ etmemizi sağlıyor. Kimin aklına gelirdi? Ben 1979, 80’lerde İslam’ın dünyaya hâkim olacağını biliyordum. Ama ben televizyonlardan, radyolardan, internetten böyle bir yayın yapabileceğimizi doğrusu bilmiyordum. Bu sürpriz oldu. İnternetten hiç haberim yoktu 1979’larda, tahayyül dahi edemiyordum. Televizyonun bu kadar yayılacağını, güçlü olacağını da bilmiyordum. Radyoların bu kadar yayılacağını ama özellikle internet, tam Dabbet-ül Arz ve Mehdi (a.s.)’nin kılıcı, maşaAllah. “İyilik edenlerin aleyhine de bir yol yoktur.” diyor Allah. İyiler daima rahat ederler, esenlik içerisinde olurlar. İyi olana, samimi olana hep kötülük geliyor, bu dünya da kötü olacaksın diye şeytan kandırırsa, Allah onu mahveder. Hem yüzünü karartır, hem hayatını karartır, hem perişan eder, inşaAllah. İyiler daima güzelliklerle karşılaşır ama sabırlı olacaklar. Tabii ki imtihanla karşılaşırlar. İmtihana sabretmiyorsa nasıl iyi olacak ki o? Tabii ki zorluklara direnecek güçte olacak, ona karşı direnecek kalitede olması lazım.
Sayın Adnan Oktar'ın 21 Mart 2011 tarihli röportajından Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Tevbe Suresi, 87. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler. Onların kalpleri mühürlenmiştir. Bundan dolayı kavrayıp-anlamazlar. Ama Resul ve onunla birlikte olan mü'minler, mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler; işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa erenler onlardır.”Malıyla nasıl cihad eder? Malını, harcar. Cihad demek; gayret etmek demektir, yani var gücüyle gayret etmek. “Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur. Bedevilerden özür belirtenler, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah'a ve elçisine yalan söyleyenler de oturup kaldı. Onlardan inkar edenlere pek acı bir azap isabet edecektir.” Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında, Peygamberimiz (s.a.v.) tabii bütün gücüyle Allah rızası için gayret ediyor, cehd ediyor. O devirde bedeviler, yani kırsal kesimde yaşayan cahil bir kısım insanlar vardı. İzin verilmesini istiyorlar, biz girmeyelim, tebliğ yapmayalım, öyle bir çalışma yapmayalım, diyorlar, yalan söylüyorlar, oturup kalıyorlar, oturmak istiyorlar. O çadırlarda yahut evlerde oturmak istiyorlar. “Onlardan inkar edenlere pek acı bir azap isabet edecektir.” İnkar edenler kimse, onlara acı bir azap isabet edecek, diyor Allah. “Allah'a ve elçisine karşı 'içten bağlı kalıp” herhangi bir bağlı kalmak değil, içten, candan. “‘İçten bağlı kalıp hayra çağıranlar’ oldukları sürece,” hayıra, hep iyiliğe, hep güzelliğe, hoşluğa çağıranlar oldukları sürece, “güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk (günah) yoktur.” İnsan güçsüz olabilir, zayıf olabilir, hasta olabilir, infak etmek için bir şey bulamayabilir, ama, ne olması gerekiyor? Allah’a ve elçisine karşı içten bağlı kalması gerekiyor; çok candan bağlı olması, bir ve hayra çağıran olması lazım, sürekli hayra çağırması lazım, iki. “Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde (tebliğe çıkmamak için) senden izin isterler.” Dini yaymama konusunda, kararlı adamlar. “bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler.” Geride kalmayı; mesela Hz. Mehdi (a.s.)’ın cemaatinde de geride kalmak isteyenler olacaktır. Gidecek evde oturacak, gidecek iş yerinde oturacak. Müslümanlar’la birlikte mücadele etmeyecek. Geride kalanlarla birlikte olmayı akılcı tavır olarak görecek, isabetli olduğunu düşünecek. “Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı onlar, bilmezler.” Demek ki, münafıklar özel yaratılıyor, imanı, Kuran’ı anlamayacak şekilde yaratılıyorlar. Özel varlıklar her zaman bulunur. Mesela Hz. Mehdi (as..)’ın cemaatinde de Allah mutlaka münafık bulunduruyor. Münafığın bulunması önemli bir şeydir, çünkü o şevki artırır, heyecanı artırır, mücadele azmini artırır. Münafık olmadığında, atalet olur, sakinlik olur. Münafık olduğunda, heyecan, şevk, mücadele azmi çok yüksek olur.
Sayın Adnan Oktar’ın 16 Eylül 2011 tarihli röportajından Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. Tevbe Suresi, 94- Onlara geri döndüğünüzde” diyor Cenab-I Allah, “ size özür belirttiler.” Münafıklar bol bol özür belirtirler. Buna çok dikkat etmek lazım, o özre kanmamak lazım. “De ki: "Özür belirtmeyiniz, size kesin olarak inanmıyoruz.” Münafıklara kesin olarak inanılmayacak. Münafıklar acayip yalancı ve sahtekardırlar. “Allah bize, durumunuzu haber vermiştir.” Tabii Peygamberimiz (s.a.v.)’e vahiyle bildiriliyor. “ Yaptıklarınızı Allah görecektir, O'nun elçisi de. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilene” yani açığı, gizliyi, her şeyi bilene “döndürüleceksiniz ve O, yaptıklarınızı size haber verecektir." Bakın ne güzel elhamdülillah. Müslümanlar için, her şeyin intikamını alınacağını bilmek çok güzel. En sinsi, en gizli tavrın bile, mutlaka intikamı alınıyor, mutlaka Allah, yanına koymuyor. Her anormal tavrı, her sinsi tavrı karşılığı, Allah tarafından veriliyor. Onun için Müslüman’ın gönlü çok rahat olacak. İçinde bir tedirginlik olmayacak. Yani bu ne olur, nasıl olur demeyecek. Allah, “ahirette intikam alacağını” söylüyor, fakat bakın kimsenin fazla bilmediği bir sır veriyor; Allah, küfürden intikam alırken, Müslümanların neşeleneceği şekilde intikam alıyor. “Onlar koltuklarına yaslanmış, onların hallerine gülüyor” diyor. Allah onları aşağılıyor, yani onları çeşitli komik hallere düşürüyor, aşağılanacakları komik hallere düşürüyor. O enaniyetli, azametli, kendini büyük bilenler, müthiş aşağılanıyorlar ama Müslümanların çok şiddetli gülmesine sebep olacak şekilde aşağılıyor, Allah. Onların, Müslümanları eğlendirecek şekilde, onları neşelendirecek şekilde aşağılıyor küfrü. Bu bilinmiyor, cennetin eğlencelerinden birisidir bu. Yani zalimler, o şekilde cezalandırılıyorlar, onu detay olarak belirteyim, inşaAllah.
Bakın Allah, Tevbe Suresi, 87. ayette diyor ki; “(Savaştan, cihaddan, tebliğden) Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler.” Var ya öyle tipler, “bir şey yok” diyor, “ne var Türkiye’de, çok rahatız, abartmayın” diyor, “herkes saygı duyuyor” diyor. “Onların kalpleri mühürlenmiştir. Bundan dolayı kavrayıp-anlamazlar” diyor Allah. ‘Müslümanların içine düştüğü felaketleri, acıları, sıkıntıları anlamazlar’ diyor Allah. Adamın gözün sokuyoruz artık, filmler var, açık görünüyor diyoruz, yine adam dinlemiyor, anlamıyor. Tekrar tekrar gösteriyoruz, yine anlamıyor. 88- “Ama Resul” yani Mehdi, Peygamberimiz (s.a.v.) biliyorsunuz, “ve onunla birlikte olan mü'minler, mallarıyla” bütün parasını, pulunu, evini, barkını, Allah yolunda harcıyor, “ve canlarıyla” gece yarılarına kadar tebliğ, keyfine zevkine düşkün değil, “cihad ettiler” cehd ettiler, Allah’ın dinini yaydılar. “işte bütün hayırlar onlarındır” Allah ‘her türlü hayırları onlara veriyorum’ diyor, “kurtuluşa erenler de onlardır” diyor, sadece ‘onlar kurtuluşa ereceklerdir’ diyor Allah. Bu, Müslümanlar için büyük bir nimettir. Allah küfür içinde, bir hasret kılıyor onlar için, bir kayıp kılıyor. 89- “Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı.” İnsanlar ne düşünür biliyor musunuz, gece-gündüz en çok düşündükleri nedir biliyor musunuz? En istemeyen bile en çok ölümü düşünürler. Gece-gündüz ölümü düşünürler. Hayat güzeldir, insan yaşamak ister. Onun için mümin, cennette sonsuza kadar yaşayacağını bildiği için, müminin o içgüdüsü tatmin olmuş oluyor. Fakat küfürde bu içgüdü, tatmin olmuyor. Onun için müthiş bunalıma düşerler, acayip sıkıntı duyarlar. Yani intiharların, içkinin, uyuşturucunun kökeni, budur. Sonlu olmanın verdiği acıdan dolayı böyle bir tavır gösterirler. Müslümanlarda biliyorsunuz intihar çok düşüktür, çok nadir olur Müslümanlarda. Yani Allah vermesin, ancak cinnet geçirecekte, o tarz olur, onun dışında olmaz. Çünkü Müslüman cennete gideceğini bilir, inşaAllah, Allah’ın dilemesiyle, sonsuzluğun başladığını ve artık bitmeyeceğini bilir. Gönlü müsterihtir, Allah’ teslim olmuştur, kendini Allah’a bırakmıştır, içinde bir huzur ve ferahlık olur, güven hissi olur, kalbinde bir tatmin meydana getiriyor. İşte o tatmini alan vücut rahatlıyor. Vücut o tatmini alamadığında, o sonsuzluk hissini alamadığında, o tevekkül duygusunun verdiği doyuruculuğu alamadığında, vücut reaksiyona başlar. Vücut kendini parçalamaya başlıyor. Beynine saldırır, cildine saldırır, delirtir insanı. Onun sonucunda da, ya intihar ediyorlar, ya içkiye başlıyor, ya uyuşturucuya başlıyor veyahut mutsuz oluyorlar. Öfler, püfler biliyorsunuz veyahut çok sinirli oluyorlar, kökeni budur. Bakın “ altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. “ Suyu, Allah bize sevdirmiş. Su normal akan bir su ama kalbimizde ona karşı bir içgüdü var, sevme içgüdüsü var. Suyu gördüğümüzde, eririz. Küçücük havuz bile olsa, evlerin içine bile küçük havuz yapıyorlar, fıskiyeli falan, illa ki bir havuz olsun, illa ki bir su olsun, su şırıltısı olsun. Cennette, küçük ırmaklar, oturduğu evin içinden geçiyor, her yerden geçer. Hem akan yani yüksek yamaçlı ırmaklar vardır, hem de kendi mekanı içinde evin içerisinde küçük ırmaklar vardır, su arkları vardır. İnsanların hoşuna gitsin diye yaratılmıştır. Zevk veren, insanın içini açan güzelliklerdir.