Kuran Tefsiri > Zuhruf Suresi, 30

Facebook Kuran Bilgisi Twitter Kuran Bilgisi Harun Yahya
  • 1 - Fatiha Suresi
  • 2 - Bakara Suresi
  • 3 - Ali İmran Suresi
  • 4 - Nisa Suresi
  • 5 - Maide Suresi
  • 6 - En'am Suresi
  • 7 - Araf Suresi
  • 8 - Enfal Suresi
  • 9 - Tevbe Suresi
  • 10 - Yunus Suresi
  • 11 - Hud Suresi
  • 12 - Yusuf Suresi
  • 13 - Ra'd Suresi
  • 14 - İbrahim Suresi
  • 15 - Hicr Suresi
  • 16 - Nahl Suresi
  • 17 - İsra Suresi
  • 18 - Kehf Suresi
  • 19 - Meryem Suresi
  • 20 - Taha Suresi
  • 21 - Enbiya Suresi
  • 22 - Hac Suresi
  • 23 - Mü'minun Suresi
  • 24 - Nur Suresi
  • 25 - Furkan Suresi
  • 26 - Şuara Suresi
  • 27 - Neml Suresi
  • 28 - Kasas Suresi
  • 29 - Ankebut Suresi
  • 30 - Rum Suresi
  • 31 - Lokman Suresi
  • 32 - Secde Suresi
  • 33 - Ahzab Suresi
  • 34 - Sebe Suresi
  • 35 - Fatır Suresi
  • 36 - Yasin Suresi
  • 37 - Saffat Suresi
  • 38 - Sad Suresi
  • 39 - Zümer Suresi
  • 40 - Mü'min Suresi
  • 41 - Fussilet Suresi
  • 42 - Şura Suresi
  • 43 - Zuhruf Suresi
  • 44 - Duhan Suresi
  • 45 - Casiye Suresi
  • 46 - Ahkaf Suresi
  • 47 - Muhammed Suresi
  • 48 - Fetih Suresi
  • 49 - Hucurat Suresi
  • 50 - Kaf Suresi
  • 51 - Zariyat Suresi
  • 52 - Tur Suresi
  • 53 - Necm Suresi
  • 54 - Kamer Suresi
  • 55 - Rahman Suresi
  • 56 - Vakıa Suresi
  • 57 - Hadid Suresi
  • 58 - Mücadele Suresi
  • 59 - Haşr Suresi
  • 60 - Mümtehine Suresi
  • 61 - Saff Suresi
  • 62 - Cum'a Suresi
  • 63 - Münafikun Suresi
  • 64 - Tegabün Suresi
  • 65 - Talak Suresi
  • 66 - Tahrim Suresi
  • 67 - Mülk Suresi
  • 68 - Kalem Suresi
  • 69 - Hakka Suresi
  • 70 - Mearic Suresi
  • 71 - Nuh Suresi
  • 72 - Cin Suresi
  • 73 - Müzzemmil Suresi
  • 74 - Müddessir Suresi
  • 75 - Kıyamet Suresi
  • 76 - İnsan Suresi
  • 77 - Mürselat Suresi
  • 78 - Nebe' Suresi
  • 79 - Nazi'at Suresi
  • 80 - Abese Suresi
  • 81 - Tekvir Suresi
  • 82 - İnfitar Suresi
  • 83 - Mutaffifin Suresi
  • 84 - İnşikak Suresi
  • 85 - Buruc Suresi
  • 86 - Tarık Suresi
  • 87 - A'la Suresi
  • 88 - Gaşiye Suresi
  • 89 - Fecr Suresi
  • 90 - Beled Suresi
  • 91 - Şems Suresi
  • 92 - Leyl Suresi
  • 93 - Duha Suresi
  • 94 - İnşirah Suresi
  • 95 - Tin Suresi
  • 96 - Alak Suresi
  • 97 - Kadir Suresi
  • 98 - Beyyine Suresi
  • 99 - Zelzele Suresi
  • 100 - Adiyat Suresi
  • 101 - Kaari'a Suresi
  • 102 - Tekasür Suresi
  • 103 - Asr Suresi
  • 104 - Hümeze Suresi
  • 105 - Fil Suresi
  • 106 - Kureyş Suresi
  • 107 - Ma'un Suresi
  • 108 - Kevser Suresi
  • 109 - Kafirun Suresi
  • 110 - Nasr Suresi
  • 111 - Mesed Suresi
  • 112 - İhlas Suresi
  • 113 - Felak Suresi
  • 114 - Nas Suresi
  • 1 - Ha, Mim.
  • 2 - Apaçık Kitab'a andolsun;
  • 3 - Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur'an kıldık.
  • 4 - Şüphesiz o, Bizim Katımız'da olan Ana kitaptadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.
  • 5 - Siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (öğüt ve hatırlatma dolu Kur'an'ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım?
  • 6 - Oysa Biz, öncekiler içinde nice peygamber(ler) gönderdik.
  • 7 - Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.
  • 8 - Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum)ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.
  • 9 - Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız: "Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı" diyecekler.
  • 10 - Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru yolu bulursunuz diye onda size (birtakım) yollar var etti.
  • 11 - Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi 'dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık'; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.
  • 12 - Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti.
  • 13 - Onların sırtlarına binip-doğrulmanız, sonra doğrulduğunuz zaman, Rabbinizin nimetini zikretmeniz ve: "Bunlara bizim için boyun eğdiren (Allah) ne Yücedir, yoksa biz bunu (kendi hizmetimize) yanaştıramazdık" demeniz için.
  • 14 - Ve biz elbette, Rabbimiz'e çevrilip-döneceğiz."
  • 15 - (Buna rağmen) Kendi kullarından O'na bir parça kılıp-yakıştırdılar. Doğrusu insan, açıkça bir nankördür.
  • 16 - Yoksa O, yarattıklarından kızları (kendine) edindi ve erkekleri size mi ayırdı?
  • 17 - Oysa onlardan biri, O, Rahman (olan Allah) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunur.
  • 18 - Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar)ı mı (Allah'a yakıştırıyorlar)?
  • 19 - Onlar, ki Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar.
  • 20 - Dediler ki: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." Onların bundan yana hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca 'zan ve tahminle yalan söylüyorlar.'
  • 21 - Yoksa Biz, bundan önce kendilerine bir kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar?
  • 22 - Hayır; dediler ki: "Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz."
  • 23 - İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun 'refah içinde şımarıp azan önde gelenleri' (şöyle) demişlerdir: "Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz."
  • 24 - (O peygamberlerden her biri de şöyle) Demiştir: "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?" Onlar da demişlerdi ki: "Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız."
  • 25 - Böylece onlardan intikam aldık. Öyleyse, bir bak; yalan sayanların sonu nasıl oldu?
  • 26 - Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: "Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."
  • 27 - "(Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip-iletecektir."
  • 28 - Ve bunu (bu tevhid inancını) belki (insanlar Allah'a) dönerler diye ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kıldı-bıraktı.
  • 29 - Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar metalandırdım-yaşattım.
  • 30 - Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: "Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kafir olanlarız."
  • 31 - Ve dediler ki: "Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?"
  • 32 - Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında maişetlerini aralarında Biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü 'teshir etmesi için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti; toplayıp-yığdıklarından daha hayırlıdır.
  • 33 - Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman'ı (Allah'ı) inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
  • 34 - Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar,
  • 35 - Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin Katında muttakiler içindir.
  • 36 - Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.
  • 37 - Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
  • 38 - Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)."
  • 39 - (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azapta da ortaksınız.
  • 40 - Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?
  • 41 - Şu halde Biz seni alıp-götürürsek, elbette onlardan intikam alacağız.
  • 42 - Ya da kendilerine va'dettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, Biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.
  • 43 - Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
  • 44 - Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.
  • 45 - Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahman (olan Allah)ın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı (hiç)?
  • 46 - Andolsun, Biz Musa'yı, Firavun'a ve onun 'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: "Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim."
  • 47 - Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
  • 48 - Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik.
  • 49 - Ve onlar dediler ki: "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız."
  • 50 - Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.
  • 51 - Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?"
  • 52 - "Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir."
  • 53 - "Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?"
  • 54 - Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.
  • 55 - Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.
  • 56 - Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.
  • 57 - Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.
  • 58 - Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir.
  • 59 - O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları'na bir örnek kıldık.
  • 60 - Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı.
  • 61 - Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur.
  • 62 - Şeytan sakın sizi (Allah'ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.
  • 63 - İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin."
  • 64 - "Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur."
  • 65 - Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara.
  • 66 - Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet-saatinden başkasını mı gözlüyorlar?
  • 67 - Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır.
  • 68 - "Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız."
  • 69 - "Ki onlar, Benim ayetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır."
  • 70 - "Siz ve eşleriniz cennete girin; 'sevinç içinde ağırlanacaksınız."
  • 71 - "Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız."
  • 72 - "İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur."
  • 73 - "Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz."
  • 74 - Şüphesiz suçlu-günahkarlar, cehennem azabı içinde süresiz kalacaklardır.
  • 75 - Onlardan (azap) hafifletilmeyecek ve orda onlar umutlarını kaybetmiş kimselerdir.
  • 76 - Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir.
  • 77 - (Cehennem bekçisine:) "Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin" diye haykırdılar. O: "Gerçek şu ki siz, (burda) kalacak kimselersiniz" dedi.
  • 78 - "Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdiniz."
  • 79 - Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular? İşte şüphesiz Biz de işi sıkı tutanlarız.
  • 80 - Yoksa onlar; gerçekten Bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (herşeyi) yazıyorlar.
  • 81 - De ki: "Eğer Rahman (olan Allah)'ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum."
  • 82 - Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirdiklerinden Yücedir.
  • 83 - Artık onları bırak; onlara vadedilen günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya dursunlar.
  • 84 - Göklerde İlah ve yerde İlah O'dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.
  • 85 - Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Kendisi'nin olan (Allah) ne Yücedir. Kıyamet-saatinin ilmi O'nun Katındadır ve O'na döndürüleceksiniz.
  • 86 - O'nun dışında taptıkları şefaatte bulunmaya malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.
  • 87 - Andolsun, onlara: "Kendilerini kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette: "Allah" diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
  • 88 - Onun: "Ya Rab" demesi hakkı için şüphesiz onlar imana gelmez bir kavimdirler.
  • 89 - Şimdi sen, 'aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir' ve: "Selam" de. Artık onlar bileceklerdir.

Zuhruf Suresi; 28-37 (Belalar, dertler, hastalıklar insanları Allah'a yaklaştırır.)

Facebook Tweet Google+


 

Adnan Oktar'ın 19 Nisan 2011 A9 Tv ve Olay Tv'deki Canlı Sohbetinden

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. Zuhruf Suresi, 28. Ayet “Ve bunu (bu tevhid inancını) belki (insanlar Allah'a) dönerler diye ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kıldı-bıraktı.” Ebcedi; 1999 tarihini veriyor. 29 “Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar yararlandırdım-yaşattım.” Bakın, “Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar yararlandırdım-yaşattım.” Ayetin ebcedi; 2015 tarihini veriyor bu ayet, 29. ayet. 30. Ayetin ebcedi; o da 1990 tarihini veriyor. Çok acayip değil mi, bakın, 1999, 2015, 1990 3. ayette. 30. ayet; “Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: "Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kafir olanlarız." 1990’da demek ki Hz. Mehdi (a.s.)’a karşı da tavır alacaklar, inşaAllah. “Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: "Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kafir olanlarız." Biz onu reddediyoruz diyorlar. 1990 Mehdiyet’in en şiddetli mücadele zamanlarından birisi, inşaAllah. 33, “Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman’ı (Allah'ı) inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.” diyor Allah. ‘Muazzam bolluk verirdim’ diyor Allah. ‘Ama Allah’a karşı isyanda birleşip tek bir ümmet olurlardı, büyük bir dinsizlik hakim olurdu’ diyor. ‘Onun için ekonomik kriz meydana getiriyorum, ekonomik refahta insanlar azıyorlar’ diyor Cenab-ı Allah. Bakın, devam ediyor ayet, “Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar, Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin Katında muttakiler içindir.” ‘Benim için çok kolay, istesem hepinizi zengin kılardım’ diyor Allah. ‘Ama beni unuturdunuz, sapıtır ve azıtırdınız, o yüzden vermedim’ diyor. Ekonomik kriz, ekonomik zorluk insanları Allah’a yaklaştırıyor. Belalar, dertler, hastalıklar Allah’a yaklaştırıyor. Her Allah’a yaklaşmayan insana dikkat edin, bela ve hastalıkla karşılaştığında Allah’a yaklaşmıştır, bu herkes tarafından bilinir. “Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.” ‘Üzerini bir şeytan kaplar, sürekli şeytanın etkisinde kalır, eğer Allah’ın zikrini yapmazsa, zikri yerine getirmezse’ diyor Allah. 37, “Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.” Hidayette olduklarını sanıyorlar. Adam sarığı sarıyor, cübbeyi giyiyor, kendini hakikaten hidayette zannediyor, hakikaten mümin, muttaki zannediyor. Halbuki üzerini bir şeytan kaplamış, şeytanın esiri olmuş. Ne diyor bakın Allah; “Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar,” ‘Gerçekten hidayette ve gerçekten Müslüman olduklarını sanırlar’ diyor Allah, haberleri bile olmaz’ diyor. Mesela, adam İtthad-ı İslam’ı savunmuyor, Müslümanların birliğini savunmuyor, zulmün ortadan kalkmasını istemiyor, ne konumda olduğundan haberi bile yok. 

Diğer Açıklamalar

Zuhruf Suresi; 23-30 (Allah müşrik ve inkarcılardan intikam alır ancak farkında olmazlar.)

Facebook Tweet Google+


Adnan Oktar'ın 14 Mayıs 2011 A9 Tv'deki canlı sohbetinden

ADNAN OKTAR: Zuhruf Suresi, 23, şeytandan Allah’a sığınıyorum; “İşte böyle” diyor Cenab-ı Allah, “senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım” “Bir Mehdi, bir mürşit, bir Peygamber göndermiş olmayalım.” “Mutlaka onun 'refah içinde şımarıp azan önde gelenleri',” köşe başını tutmuş sahtekarları, “(şöyle) demişlerdir: ‘Gerçekten biz, atalarımızı’,” daha önceki alimlerimizi, “‘bir din üzerinde bulduk,’” “bir inanç üzerinde bulduk.” “‘Ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz.’" Yani “onların kitaplarına, onların düşüncelerine uyarız, sana uymayız biz” diyorlar. Hz. Mehdi (a.s) geldiğinde ne diyecekler? Aynısı.

“(O peygamberlerden her biri de şöyle) Demiştir:” O Mehdiler de şöyle diyorlar; “Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?” Yani “daha doğrusunu, tam uygun olanını getirmiş olsam da mı?” “Onlar da demişlerdi ki: ‘Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye karşı olanlarız.’” “Karşıyız biz size” diyor. Hz. Mehdi (a.s)’a da aynı tavrı koyacaklardır, aynı sistemdir.

“Böylece onlardan intikam aldık. Öyleyse, bir bak; yalan sayanların sonu nasıl oldu?” Allah, bu intikamlarını alıyor da farkında değiller. O tiplerden Allah sürekli intikam alıyor, farkında değiller. “Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: ‘Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım.’” Tek başına, o devrin Mehdisi Hz. İbrahim (a.s); bütün halk ona karşı, babası da karşı. Kuran’ın anlatmak istediği şu; Hz. Mehdi (a.s) talebesi veyahut Mehdiyet ortaya çıktığında aileler de karşı olur Hz. Mehdi (a.s) talebelerine. Kuran’ın işareti budur. Babası da karşı olur, annesi de karşı olabilir, kardeşi de karşı olabilir. Mehdiyet zorludur, Kuran’ın anlatmak istediği işaret bu, inşaAllah.

“Babasına ve kendi kavmine demişti ki: ‘Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım.’” “Sizin inancınızda değilim.” “(Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip-iletecektir." Hidayete yöneltme ne demektir? Mehdiliktir, sözlük karşıtı budur. “Ve bunu (bu tevhid inancını) belki (insanlar Allah'a) dönerler diye ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kıldı-bıraktı.” 1999’u veriyor ebcedi. Kendi soyunda kalıcı olarak tevhid inancını bırakıyor. Kendi soyunda kim var? Hz. Mehdi (a.s) var. Hz. Mehdi (a.s) kimin soyundan? Hz. İbrahim (a.s)’ın soyundan.

“Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar yararlandırdım.” Ebcedi 2015 ayetin. Devam ediyor ayet, peş peşe. Tenvinli 1999, şeddeli ve tenvinli 2029, 28. ayet, 2029 tarihini veriyor. 29. ayet, 2015 tarihini veriyor, şeddesiz. 30. ayet, 1990 tarihini veriyor, şeddeli.

“Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: ‘Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona karşı kafir olanlarız.’” “Ona karşı mücadele edeceğiz” diyorlar, devrin Mehdisine. Şu anda da, asrımızda da aynı şeyler yaşanıyor. Kardeşlerimiz diyor ki; “Biz Mehdiyet’i anlatıyoruz, adamlar dinlemiyor veyahut karşı geliyor.” Peki, dinlerse, karşı gelmezse Mehdiyet olur mu? Direnecek ki Mehdiyet olsun, karşı gelecek ki Mehdiyet olsun. Her anlattığını adam kabul ediyorsa, her dinleyen ikna oluyorsa Mehdiyet diye bir şey olmaz. Mehdiyet direnilen demektir. Hz. Mehdi (a.s) ezendir, eze eze ilerleyendir ve direnilendir. Direnen yoksa Hz. Mehdi (a.s) da yoktur. Deccaliyet direnecek, cahil cühela direnecek, o da eze eze hakkı anlatacak, inşaAllah. O zamanın yobazları diyorlar ki;

“Ve dediler ki: ‘Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?’” Şimdi Türkiye’nin iki büyük şehri ne var? Ankara ve İstanbul var, değil mi? “Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?” Veyahut Mekke ve Medine’nin büyük bir alimine indirilmeli değil miydi? Peygamberimiz (s.a.v)’in Peygamberliğini kabul etmiyorlar. Niye? “Ebu Kasım’ın yetimi mi Peygamber olacak?” diyorlar. Orada alimler var, hocalar var, o devrin ileri gelenleri var, “onlardan biri olması lazım” diyorlar. “Okuma, yazması da yok onun, ümmi” diyorlar. Okuma yazması yok, ümmi, “nasıl Peygamber oluyor?” diyorlar. Şimdiki cahil cühela ne diyor? Peygamberimiz (s.a.v) hadiste ne diyor; “Hz. Mehdi (a.s) Arapça bilmez, ümmi.” “O zaman nasıl Hz. Mehdi (a.s) olacak” diyor adam. İşte, Allah dileğinde oluyor.