Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: "Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün." (Ahzab Suresi, 13)
“Kalacak yer yok, dönün” tam münafık ifadesi. Tam hüküm var.
Boş aldanıştan başka birşey vaad etmedi deyince hüküm yok, ama burada hüküm var. Dinlemeyin elçiyi diyor, münafık eylemine geçmiş olay.
Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır": Bu da münafık üslubu. Kaçma eylemi var, hastalık olanda kaçma eylemi olmaz durur, Müslümanların içine ama sürekli kuruntulu olur, üst perdeden olur karar veremez.
Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı, hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı. (Ahzab Suresi, 14)
Bu da münafık tavrı, çünkü Müslümanlara doğrudan saldırı var. Saldırı olduğunda genelde saldırıyı yapanlar geri planı hazırlar. Allah "her yanından girilseydi" ifadesiyle buna dikkat çekiyor. Müslümanlar aleyhinde bir atak yapıldığında tek cepheden diye tüm dikkati oraya vermek doğru değil, mutlaka ikinci, üçüncü cephe vardır. Hem basın ayağı oluyor, hem saldırı ayağı oluyor. Geniş çaplı hazırlık yapıyorlar. Kaplerinde hastalık olanlar da sıkışık anı fırsat bilir, üstüne üstüne gelir Peygamber (sav)'in, imamın, elçinin ama saldırı çekildiğinde kalbi sakinleşir.
Önce saldırı var, sonra fitne isteniyor, fitne apayrı. Ayrı bir çalışma yapılması gerekiyor fitnede. Fitne genellikle dağılmayı kolaylaştırmak için yapılır, ama elçi esas alınır onun güvenilmezliği vurgulandıktan sonra arkası kolay gelir. Elçi için yanlış düşündü, yanlış hesap yaptı, biz ise size iyilik yapmak istiyoruz dönün, mantığında olur.
(Kararsız) kalmazlardı: Kalplerinde hastalık olanlar mütemerrit olur, karar veremez şüphe içindedir.
De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile, pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız." (Ahzab Suresi, 16)
Münafığın en korktuğu olay ölümdür. Öldürülmekten daha da korkar. Peygamber (sav)'in yanında öldürülme riski daha yüksek olur diyorlar.
Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler. (Ahzab Suresi, 18)
Bir kısmı direkt alıkoyuyor, çocuğu kaçırıyor, gasp ediyor, "Müslümanların yanına gitmeyeceksin" diyor. Bir süre Müslümanların yanına gitmediğinde Müslümanlıktan vazgeçeceği inancı olur bunlarda. 1 ay, 6 ay, 1 yıl gitmediğinde, bir yandan sürekli Müslümanların aleyhinde konuşma, telkin yaptığında Müslümanlıktan vazgeçeceğine inanıyor. Çeşitli menfaat sunarak çeşitli imkan sunarak, karşı tarafı da sürekli kötüleyerek. Bu mantık, Peygamber (sav) döneminde de vardı, Hz. Mehdi (as) döneminde de olacak.
"Bize gelin" diyenleri bilir: Bize gelin demesinin sebebi, gerçekten muttaki görse demez, kalbinde hastalık olduğunu olanlardan olduklarını tahmin ettikleri kişilere bunu der. Muttakiye şeytan da diyor, "benim muttakiye gücüm yetmez" diye. Eğer münafık birisine böyle diyorsa, o kişinin çok güçlü atakla cevap vermesi gerekir. Münafıkların çağırabilecekleri potansiyel kitlesi olduğu anlaşılıyor.
Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler: Bazen de münafıkta, mümin alameti çıkabilir çok zayıf olarak. Mesela gidip tebliğ de yapabilir, ama kısa süreli buna aldanmamak için Allah uyarıyor.
(Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.' Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır. (Ahzab Suresi, 19)
Münafık çok egoist olur, kendini kurtarma peşindedir.
Bakışta bir bozukluk meydana geliyor. Bir anlamsızlık, manasızlık. Anlamlı bakış müminin vasfıdır. Küfürde, münafıklarda istisnasız bakış bozukluğu oluyor. Bu bir nimettir mümin için, kesin hüküm veremezsin anlaşılır.
Korku gidince: Müslümanlar güçlenince bir atak yapılamayacağını anlıyor, münafık saldırganlığı duruluyor, daha sakin hale geliyor.
Ama buna karşılık çıkar, mal, mülk, elbise, yiyecek stok ederek, biriktirek, sizi keskin dilleri çok azgın ve dilbaz olur münafıklar kalplerinde, hastalık olanlar da da bu olur. Hiç ummadığın anda çok münasebetsiz bir laf eder, durur durur yine yapar. Dini ifadeleri tenzih ederim, ağzından insanı dinlendiren huzur vere bir üslup çıkmaz. İltifat edecekse fitne vardır. Münafıklarda bir kuluçka dönemi vardır, o dönemde bunu yapar, ama kudurduktan sonra, kuduz vakasında da önce kuduz ışıktan sudan kaçıyor sonra debelenerek gider ölür, münafıklar da kuduz köpeğe benzer. Peygamberi eleştiriyor, imamı eleştiriyor, hiç engel yoktur onlar için eleştirmede bunlar için. Güzellik amacı yok, incitme amacı var, rahatsız etme, tedirgin etme, ürkütme, gizli tehdit var.
Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır: Birşeyler yapıyorlar, yapmıyor değiller. Namaz kılıyor, zekat veriyor, oruç tutuyor, ama Allah bunları boşa çıkarıyor.
Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (ordan) sormayı cidden arzu ediyorlardı. Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı. (Ahzab Suresi, 20)
Bedevi hanzo demektir, okumayan, yazmayan, kafası çalışmayan küt adamlar, dinden imandan anlamayan sığır gibi yaşamak isteyenler. Bazen de onların içinde iyi insan çıkar, ama genellikle cinstirler. Bedevi karakteri vurguluyorum, Kuran'da da bu kast ediliyor, yoksa çöldeki bedevi değil kast edilen.
Hanzoların arasına dağılıp Müslümanlar hakkında bilgi topluyorlar. Ne olduğu belli olmayan adamlar bunlar. Müslümanlara da zararı yok, küfre de zararı yok nötr insanlar, ama imana karşı kafaları küt insanlardır.
Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı: Müslümanların içinde de olsa tebliğe gitmez, İslamı yaymaya girmez. Müstakil kendi hayatını yaşar, kenardan. Aktif canlı olarak Müslümanlarla birlikte mücadele azmini yaşamaz. Bir odaya çekilir hayatını yaşar veya bir mağaraya çekilir, hayatını yaşar. Bütün mesele Müslümanlardan ayrı olmaktır. Mühim olan müslümanlardan uzak olmak, İslam'a hizmet etmemektir.
Bazı kimseler beni çürüttüğünde dini çürüteceğini zannediyor. Beni eleştiren olduğunda ben “sağolun” der, düzeltirim. Ben örnek vermiyorum, Kuran'a davet ediyorum. Dolayısıyla beni eleştirerek dine böyle zarar veremezler.
Mü'minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resûlü’nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resûlü doğru söylemiştir." Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı. (Ahzab Suresi, 22)
Müslüman korkuya kapılmıyor. Kalbinde hastalık yok. Bu devre bakarak, bu Allah'ın ve Resulu'nün ve Mehdi'nin bize vaad ettiği şeydir. Münafıklar, küfür, Darwinistler saldırdığında daha da coşturuyor bizi, kudret geliyor, canlanıyoruz, maşaAllah.
Ey peygamber, eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim." (Ahzab Suresi, 28)
Münafıklık yok burada, ama hastalık var. Kalplerine hastalık gelmiş. Birçok eşinde hastalık oluşmuş. Peygamber (sav), para, mal, mülk ne istiyorsanız vereyim ve kavga olmadan sizi güzellikle salayım diyor. Boşanmanın nasıl olduğunu Allah göstermiş oluyor, imkan sağlamak ve güzel bir tarzda salıvermek. Ama tabi bu bir kadın için dehşet verici bir olaydır, Peygamberimiz (sav)'e bunu söylettirmek.
Aynı zamanda evlilikte amacın ne olduğu açıklanıyor: Ahiret için, Allah rızası için, demek ki saf takvayı arayacak. Allah'ın rızasını en çok kimde görüyorsa güzel ahlakı, şefkati, derinliği, sevgiyi, temizliği kimde en çok görüyorsa, onda en çok Allah tecelli ediyor demektir, dünyadaki en büyük nimet odur. Peygamber (sav) zamanında mübarek annelerimiz ne yaptılar? Bakıyorlardı, Peygamberimiz (sav) simsiyah saçları, Bizans işi cübbesi, omuzları geniş, pembe beyaz çocuk cildi gibi taze cildi, ehli kudret maşaAllah, aşık oluyorlardı haklı olarak.
O dönemde ne kadar acayip insanlar var, Peygamberimiz (sav)’in hanımlarına karşı bir anormal ima meydana geliyor, sonsuz kere sonsuz haşa, vefatından sonra hanımlarıyla evlenme düşünceleri var. Allah kalplerini bildiği için söylüyor, o yüzden perde ile ayırmıştır Allah. Onlar size ebedi olarak haram kılınmıştır diyor Allah. Allah bu fitneyi engelliyor, ama böyle birşeyin kaplelerinden geçmiş olması o dönemin şartlarının ne kadar zor ve ürkütücü olduğunu gösteriyor.
Peygamberimiz (sav)'in bazı hanımları, evliliğin kendilerine daha farklı bir statü getirdiğini düşünüyorlar. Tahrim suresinde Allah, Peygamberimizin (sav) hanımlarını çok detaylı uyarıyor. Halbuki evli olması bir değişiklik yapmaz, imam o. Daha itaatkar, daha saygılı olur. Ama kadın geleneğinden gelen bir tavrı oluyor bazılarında. Halbuki münafık saldırısı var, rahatsız edici, zor bir ortam var, böyle bir ortamda müminlerin çok sıkı Peygamber (sav)'e destek olmaları gerekir.
Allah dünyada kaç noktadan birden aciz yaratıyor. Koltuk altı için özel sanayi var, dişini yıkamadığında çok fazla sorun oluyor. Kulak için kulak pamuğu yapılıyor, saçı ayrı, ayakları ayrı, neresine baksan vahim aczlerle dolu. Ama Cennette hiçbiri yok, ama burada bir tanesi bile insanı karşısındakinden uzaklaştırmak için yeter. Allah insanı tahir kılıyor, o yüzden bu rahatsızlıktan kurtuluyor insanlar. Cennette doğal temizdir, doğal güzeldir. Gül nasıl güzel koku veriyorsa, insan da öyle oluyor. Diş katrilyonlarca yıl fırçalanmıyor ama tertemiz.
Ama sizden kim Allah'a ve Resûlü’ne gönülden -itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona ecrini iki kat veririz. Ve Biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır. (Ahzab Suresi, 31)
İtaat demiyor Allah, gönülden itaat, aşkla, canla, muhabetle hakiki itaat.
Bazı kardeşlerimiz bir tek samimiyet kurtuluş için yeter mi diyor? Samimi olunca insan ne yapar? Hz. İsa (as) hafızasını kaybetmiş olarak geldi. Bakıyor, bu nedir diyor, bu Tevrat, bu İncil bu da Kuran diyorlar. Okuyunca bu doğru, Kuran hak diyor. O kadar. Ömrü boyunca net ve kesin iman. Bakıyor, görüntü ve ışık var, neyin içinde olduğunu anlıyor. Çok kaliteli ses duyuyor, dokunuyor bakıyor birisi hissediyor, net ve kesin iman ediyor. Bir daha hiç sarsılmıyor imanı. Akıllı bir insan bir kere karar verir, çok keskin karar verir, bir kere imanı kavrar, bir daha da bırakmaz. Samimi olduğunda Kuran'ı bulur insan ve tam uyar, Allah'a aşkla bağlanır, Resulünü aşkla sever.
Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin. (Ahzab Suresi, 32)
Bu ayetin inmesinden önce bunu akletmeleri gerekiyor. Bu da bir hastalıktır. Şiddeti değişebilir, ama bu da münafıklığın altında olan bir hastalıktır. Bunu müminin zaten bilmesi lazım, Peygamber hanımı olmak ne demektir, insan bilmez mi? Bir hasta da karşıda var, diyor Allah. Hastalığın ne kadar yaygın olduğu anlaşılıyor. O da zayıf münafıklığa yakın. Peygamber hanımlarının özel bir statüde olduğunu belirtiyor. Herhangi bir insan gibi değilsiniz diyor Allah.
Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar, Allah'ın kinlerini hiç (ortaya) çıkarmayacağını mı sandılar? (Muhammed Suresi, 29)
Kalbinde hastalık olanda bulanıklık vardır, ama küfür çok nettir. Kalbinde hastalık olanlar da kine, öfkeye, dedikoduya, kavgaya yatkın oluyor, bir tutku gibi oluyor öfke onlarda. Simalarında da kararma oluyor, sivri dilli oluyor. Müslümanları huzursuz etmeye yönelik, beğenmediğini gösteren, küçük düşürmek kastıyla, kendisinin daha üstün, daha büyük olduğunu göstermeye çalışan konuşmaları oluyor.
Andolsun, Biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız). (Muhammed Suresi, 31)
İşte bu kilit ayet. Münafıkla muttakinin, kalbinde hastalık olanla mümin arasındaki farkı ortaya çıkaran Allah'ın sistemi. Müslümanlar gece gündüz aşkla, şevkle Allah'ın dinini yaymak için müthiş güç duyar. Münafıktan da doğal olarak tiksinir, kafirden şiddetli nefret eder. Ama şahsından değil, bedeninden değil fikrinden ,eyleminden. Fikir sisteminden, onun yaptığı eylemden nefret eder. Cihatta (ilmi mücadelede) bir de sabır vardır. Mesela ben 79 yılından beri aynı aşkla devam ediyorum. Benimle beraber çıkanların birçoğu devrildi gittiler. Ne dernekler ne gruplar vardı, şimdi bambaşka aleme girdiler, ama ben artan bir şevkle devam ediyorum inşaAllah.
ADNAN OKTAR'IN KAÇKAR TV'DEKİ CANLI RÖPORTAJI (1 EKİM 2010)
ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah Ahzab Suresi’nde, 10'uncu ayetinde; "Hani onlar size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı. Ve siz Allah hakkında (bir takım) zanlarda bulunuyordunuz." Bakın şimdi münafıklar çıkarlarıyla çatıştığında, onların imkanları ellerinden alındığında veyahut menfaatleri ellerinden gideceğini düşündüklerinde ilk olarak Allah hakkında suizana başlarlar. Yani Peygamber (s.a.v.)’e yansıması yahut Mehdi (a.s.)'a yansıması aslında direkt imansızlıktan kaynaklanıyor. Yani o, oraya bakıldığında sanki onların problemi Peygamberleymiş yahut Mehdiyleymiş gibi görünmekle beraber asıl Allah’ladır. Yani Kuran buna işaret ediyor. "İşte orada iman edenler sınanmış ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsıntıya uğratılmışlardı." Mümine hiçbir şey olmaz böyle bir durumda. İmanını muhafaza eder. Gayret hatta şevki artar, gayreti artar. "Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar" münafıklar artık hastalıktan geçmiş, şeytan olmuş münafıklar. “Ve kalplerinde hastalık bulunanlar” da bunlar da münafık olmaya aday ama Müslüman olmaya da yatkın kişiler. Bak "Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar Allah ve Resul'ü bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi diyorlardı." Peygamber Efendimiz (s.a.v.) o zamanlar diyor; "hakimiyet olacak, İslam ahlakı yayılacak, Allah'ın dini dünyaya hakim olacak, daha Ahir zamanda da hakim olacak, Mehdi (a.s.) çıkacak, İsa Aleyhisselam inecek" diyor, değil mi? "Ama benim zamanımda da bir ferahlık, bolluk, rahatlık olacak" diyor. Münafıklar ne diyor? "Allah ve Resul'ü bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi." Yani "tamamen yanlışmış" diyorlar. Yani ne Mehdi (a.s.) doğru, ne İsa (a.s.)'nın inişi doğru, ne Ahir zamanda Müslümanların dünya hakimiyeti doğru, ne kendi zamanında olacak ferahlık, değil mi ve bolluk, kardeşlik ortamı? “Bunların hiçbiri doğru değilmiş demek ki” diyor. O devrin sapıkları hiçbir şekilde inanmıyorlar. Ne diyorlar? "Boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi." Bakın asıl üstünde durdukları, Peygamber (s.a.v.)’in vadettiğinin üzerinde duruyorlar. O konuda hassaslaşmışlar. Yani gelecekle ilgili Peygamberin (s.a.v.) Müslümanlara verdiği müjdeyi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. İşte Mehdi (a.s.)'de de münafıklar ne yapacaktır? Mehdi (a.s.)'nin verdiği müjdeyi ortadan kaldırmaya çalışacaklardır. Mehdi (a.s.) de ne diyecek? "İslam ahlakı yakında dünyaya hakim olacak" diyecek. Münafıklar ne diyecek? "Böyle bir şey yok." "İsa (a.s.) inecek" diyecek Mehdi (a.s.). “O da, öyle bir şey de yok” diyecek münafıklar. Mehdi (a.s.); “barış çağı gelecek, kardeşlik olacak, huzur olacak, güzellik olacak” diyecek, münafıklar "bu da bir aldatmaca" diyecek, "bunlar da doğru değil." Ve ne diyecekler? "Allah ve Resul'ü bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlar. Onlar ne diyor diyecekler? "Allah ve Mehdi (a.s.)" yani sizin söylettiğiniz kaynaklar ve anlattığınız şeylerin hepsi boştur, "Mehdi (a.s.)’nin de, anlattıkları da boş." Bak, "bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlar, boş bir aldanış. "Boş yere aldandık" diyorlar. Demek ki münafıklar Mehdiyete kilitlenecekler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da Mehdiyete kilitlenmişlerdir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) de devrinin Mehdisiydi, asıl Mehdi'dir. Gelmiş geçmiş en büyük Mehdi Peygamberdir (s.a.v.). Ama veli olarak da en büyük Mehdi yani Peygamber olmayan Mehdi de Ahir zamanda gelen Büyük Mehdi (a.s.)'dir, inşaAllah. Her ikisinde de itirazlar birbirine benzer. Her ikisinde de sıkışma anında adilik yapma ortaya çıkıyor. Yani güçlü ve rahat bir ortamda bunu yapmıyorlar. Mesela bir münafık küfür olmadan ortaya çıkmaz. Münafık ne zaman ortaya çıkar? Küfrün gücüne inandığında ortaya çıkar. Mesela gazetesiyle, basınıyla, televizyonuyla, itiyle, kopuğuyla, değil mi? Diğer kendince destek alacağını düşündüğü bazı kişilerle ortaya çıkar. Tabii kendisine uygun olan kısmıyla. Onlara sırtını dayadığı için pervasız ve çok azgın bir görünüm verir. Ama sırtını oraya dayadığı için. Sırtını oraya dayamasının sebebi nedir? Müslümanların sıkışık durumda olduğunu düşünmesidir. Bak bu adamlar niye orada sapıtıyorlar? "Hani onlar hem üstünüzden hem alt tarafınızdan gelmişlerdi." Müslümanların muhasara edildiğine inandığında, Müslümanların gücünün kalmadığına yahut az olduğuna inandığında sapıtıyorlar. Münafık ne zaman sapıtıyor? Müslümanların gücünün elinden alındığını düşündüğünde, küfrün gücü arttığında yani Müslümanlar muhasara altına alındığına inandığında. Yahut mesela farz edelim, komplolar yapılmıştır, oyunlar yapılmıştır. Bunun sonucunda bazı hukuki avantajlar elde etmiştir münafıklar, kendilerince, kendi kafalarınca. Bir sosyal, siyasi abluka olabilir etraflarında, bu durumda münafık kendini güçlü hissediyor. Sırtını küfre dayıyor ve Müslümanların da abluka altında olduklarını düşünerek, güçsüz olduklarını düşünerek, çemkirmeye ve saldırganlaşmaya başlıyor. Ne zaman? İşte bu zaman, bu zamanda yapıyor. Ondan evvel yapar mı? Mesela Müslümanların gücünden emin olsa, küfrün gücü tamamen ortadan kakmış, sadece inananların gücü var. Böyle bir durumda münafığın yapacağı tek şey yaltaklanmaktır. İşte orada yalaka ve yaltakçı tavrını ortaya koyar. Orada sezilmez. Allah onların sezilmesi için özel olarak Müslümanları zor bir görünümün etrafına diziyor. Zor olayları etrafına diziyor Müslümanları, böylece Müslümanlar sanki zorluktaymış gibi ona gösteriyor, münafıklara gösteriyor. Münafıklar o zaman işte turnosol kağıdı gibi hemen rengini gösteriyor. Hemen hopluyor, sıkıştırılmış bilye gibi havaya hopluyor böyle. “Aaa” diyorsun, “bak münafık hopladı.” Ama sıkışma anında işte hopluyor. Münafık onun dışında kendini belli etmez. Münafık yalakadır, yancıdır, sezdirmez kendini. Ama küfrü daha güçlü gördüğünde hemen o tarafa sırtını dayayıp, Müslümanlara karşı çemkiren ve azgın bir saldırı moduna geçer. Ama bunu yaparken de tabii küfür adına yapmaz. Din adına yapar, İslam adına. Kendince onlarda eksik gördüğü yahut eksik olduğunu vurgulayabileceği konular bulur münafık. Onu genişletir, onu Kuran’a yahut hadise dayandırır, ondan sonra saldırısına geçer. Ama münafık için ana konu budur, başka bir konu yoktur. Yani İttihat-i İslam, Türk-İslam Birliği, İslam ahlakının dünya hakimiyeti münafığı ilgilendirmez. Çünkü İslam ahlakı dünyaya hakim olursa, sırtını dayadığı küfür de ortadan kalkmış olacaktır. Sırtını dayadığı küfrün ortadan kalkması münafığın ölümü demektir. Manen ölümü demektir. O manevi ölümü istemediği için, küfrün kalkmasını hiçbir zaman istemez. Küfür kaldığı müddetçe o çünkü ayakta kalabiliyor. Müslümanlara saldırabilmesi için de ona ihtiyacı var. Ama kader içinde yenildiğini bilmez münafık. Halbuki münafık yenilmiş olarak yaratılıyor. O hep böyle içgüdü olarak yeneceği hissi verilir münafığa. Yani yenebileceği hissi verilir. Onun için münafık çok heyecanlı olur, gözlerine de inanamaz. Yani “ne kadar kolay yenmek” der, fakat bir türlü yenemeyince de çok şaşırır münafık. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da, mesela çok kolay zannediyor münafık, hayretler içinde kalıyorlar. Mesela Peygamberimiz (s.a.v.)’i muhasara ediyorlar, rahatça şehit edebileceklerini düşünüyorlar, ama şehit olmuyor. Onların inancına, onların sapkın inancına göre “şansı yaver gidiyor” diyorlar. Onlarda ‘şans’ inancı vardır. “Ya bu sefer de şansı iyiymiş” diyor, “bu sefer de şansı iyi gitti” diyor. Onlar biraz olaya başka türlü baktıkları için, başka türlü değerlendirdikleri için, bunu bir türlü kavrayamazlar. “Onlardan bir grup da hani şöyle demişti:” münafıkların değişik karakterlerinden Allah örnekler veriyor. “Ey Yesrib (Medine halkı)” yani büyük şehir halkı, “artık sizin için (burada) kalacak bir yer yok.” Yani kalabileceğiniz bir mekan yok. Münafık için bir mekan çok önemlidir. Allah diyor; “mağaraya bile razıdırlar” diyor. Yani illaki oraya gidip yapışacak yani. Onlara da bunu gösteriyor. Diyor ki; “artık sizin burada kalacak bir yer yok, şu halde dönün” vazgeçin, mücadeleden vazgeçin. “Onlardan bir topluluk da ‘gerçekten evlerimiz açıktır’ diye Peygamberden izin istiyordu.” Şimdi münafıklar insanların vicdanının hangi noktalarda hassas olduğunu iyi bilirler. Mesela aile, aile kavramı, değil mi? Milliyetçilik mesela aile kavramı, milliyetçilik, ama münafıkların genellikle aile kavramını çok şiddetli kullandıklarını görüyoruz. Bak ne diyor? “Gerçekten evlerimiz açıktır diye peygamberden izin istiyordu. Oysa onlar(ın evleri) açık değildi; onlar yalnızca kaçmak istiyordu” diyor, Allah. Evimiz açık, yani diyor ki; “çocuğum var, eşim var, dedem var, anneannem var, babaannem var, halalarım var, yengelerim var, şu var, bu var falan. Onları kurtarmak için” diyor, “mücadele ediyorum” diyor. Peki bir buçuk milyarlık İslam aleminin durumu nedir? Onları kurtarmaya ne diyorsun? “O beni ilgilendirmez” diyor. “Peki, neden aileni kurtarmak istiyorsun?” diyorsun. “Para gelecek” diyor, “mirası nereden alacağız biz” diyor. “Yemeği kim pişirecek, evin ısısını kim ayarlayacak, değil mi, eve kim bakacak, değil mi, ona yiyeceği kim getirecek? Onun hayvani bedenini canlı tutacak bir sistem olduğu için, o yüzden evi istiyor. Eğer insanları kurtarmayı amaçlıyorsa, bütün İslam alemini istemesi lazım, değil mi? Bütün İslam alemini kurtarması lazım. Evi onun içinde küçücük bir parça. Yani bir buçuk milyarlık İslam aleminde üç-beş kişi. Ama İslam alemi bir buçuk milyar. Müslüman bir buçuk milyarı kurtarmanın peşinde oluyor. Münafık da kendisine miras kalacak, para gelecek, kendine bakım yapacak kısmı kurtarmanın peşinde oluyor. O devirde mesela bak Müslümanları Peygamberimiz (s.a.v.) hepsini kurtarmanın peşinde. O da bir avuç ailesini kurtarmanın peşinde, o da kurtarma amaçlı değil. Onlardan çıkar elde etmek amaçlı. Onlardan da nefret eder çünkü öyle bir şey de yok. Bak Allah diyor ki; “Gerçekten evlerimiz açıktır diye Peygamberden izin istiyordu. Oysa onlar(ın evleri) açık değildi.” “Öyle bir amaçları yok” diyor, Allah. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı.” “Onu bahane ediyorlardı” diyor, Allah. “Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı,” yani küfür her yerden saldırsaydı, mesela ani bir gece operasyonu olsa, büyük bir olay çıksa, Müslümanlar çok mağdur durumda kalsa; onlardan da fitne çıkarmaları istenmiş olsaydı, mesela aleyhte şahitlik yapmaları, Müslümanların tutuklanması için, yahut bir şey yapması için, acı çekmeleri için bir delil oluşturmaları, onlara iftira atmaları istenseydi, “hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı.” “Hemen yaparlardı” diyor, Allah. Yani çünkü kin dolu ve nefret dolu oldukları için, her türlü ahlaksızlığa hazır oldukları için, “iftiraya da, oyuna da her şeye hemen girerler ama yeter ki size saldırı olsun” diyor. “Daha önce yapmazlar” diyor. Daha önce it gibi korkuyor. Böyle uyuz köpek gibi uzaktan seyreder. Saldırı anında atağa geçiyor. “Oysa andolsun, daha önce 'arkalarını dönüp kaçmayacaklarına' dair Allah'a söz vermişlerdi;” değil mi? Bu davadan hiçbir zaman dönmeyeceklerine dair, İslam’ı yaşayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. “Allah'a verilen söz (ahid) ise, (ağır bir) sorumluluktur” diyor Allah. Yani başına geleceği açıklıyor Allah. “De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız” bu da münafıkların ölümden çok korktuğunu gösteriyor. Onlarda böyle hastalık korkusu vardır sürekli, ölme korkusu vardır. Yani hep uzun yaşama eğilimi vardır ve ölümden de şiddetli korkar. Münafığın kaçma nedeni, en önemli nedenlerinden birisi de budur. O pis canını kurtarma peşindedir. “Veya öldürülmekten kaçıyorsanız kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz;” Allah; “ben sizi her yerde bulurum” diyor, “kaçmanız bir şey sağlamaz” diyor. “Böyle olsa bile, pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız." “Az bir zaman sonra ben sizin canınızı alacağım” diyor, Allah. Münafıklar da hakikaten böyle psikolojik olarak azap içinde olduğu için o azabın etkisiyle ölürler. Allah diyor ya; “öfkenizle ölün.” Yani muazzam bir psikolojik stres içinde yaşar münafıklar. Hatta Allah diyor; göğe yükselmiş de onu bir kuş kapmış da göğe yükseltmiş gibi. Yani bir an bile mutlu değildir münafık. Sürekli stres ve gerilim içindedir. Münafıkların kendi bulundukları ortamda da münafıklar çok gergindir. Hepsi birbirinden nefret eder. Hem tiksinir, hem nefret eder, hem çok aşağılık görürler birbirlerini. Ve ikisi de birbirini aptal ve akılsız olarak görürler. Her münafık birbirini akılsız ve aptal olarak görür. Her münafık kendini müstakil olarak kendini en akıllılarıları olarak düşünür. Mesela yüz tane münafık varsa, yüzü de birbirinden üstün görür kendisini. Öyle bir anormallikleri vardır münafıkların. “Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları”, mesela münafıkların bir kısmı da direk mesela çocuğunu eve kapatıyor, çocuğunu kaçırıyor, alıkoyuyor bırakmıyor. Şiddet kullanıyor, tehdit ediyor, mesela ölüm tehdidiyle alıkoyuyor. Kuran ona işaret ediyor. “Ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir.” Bir kısmı dışarıdan haber gönderiyor. “Bize gelin” diyor. Münafık güçlenmek istediği için, yani gelenlerden bir şeyler alacak. Onlar kanalıyla bir şeyler elde edecek. Kendini daha kuvvetli hissedecek ve Müslümanlara zarar vereceğini düşünüyor orada. Müslümanlardan bir eksildi, bizden bir arttı gibisinden, onun faydalı bir şey olduğunu düşünüyor. “Bize gelin diyenleri bilir.” Demek ki münafıklar sürekli bunu kullanacaklar. Kendilerine çağıracaklar. Bir münafık karakteridir bu. Mesela küfürde böyle olmaz. Küfür kendi hayatını yaşar, bize gelin diye şey olmaz. Ama münafık “bize gelin” diyenin peşindedir. Onun için çok önemlidir o. Çünkü kendisini eşit hale getirmek ister. Psikolojik olarak o ızdıraptan kurtulmak için de çoğaltmak ister kendisi gibi insanların sayısını. “Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler.” Yani büyük, mesela Mehdi (a.s.)’nin mücadelesi gibi mücadelelere, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mücadelesi gibi mücadelelere gelmezler. Çünkü onlar kolaylık ve çabuk netice alma peşindedirler.
ADNAN OKTAR: Şeytan’dan Allah’a sığınırım. Ahzab Suresi, 13. “Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: “Ey (Medine) halkı” mesela şu anda Medine, İstanbul olur,“artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün.” Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in zamanına bakan bir ayet, şimdi asrımıza bakarsak ”Artık sizin için burda kalacak yer yok” Çok tehlikeli artık, izleniyorsunuz, karşıtlarınız var, düşmanlarınız var, yobazlar karşınızda, it kopuk karşınızda, uyuşturucu müptelaları, mafyası her türlü çakalı karşınızda. “Kalacak yer yok.” Yani herhangi yerde barınmanız mümkün değil, bir evde kalamazsınız, bir mahallede kalamazsınız. “Şu halde dönün.” Davanızdan vazgeçin, bırakın artık diyor. “Onlardan bir topluluk da: “Gerçekten evlerimiz açıktır diye, Peygamberden izin istiyordu.” İşte münafıklar da böyle duyunca, o Müslüman topluluğu içerisindeki münafıklar; “doğru gerçekten evlerimiz hakikaten açık” diyorlar. “Biz bir gidelim” diyorlar. “Annemiz, babamız bizi bekliyor, ailemiz bizi bekliyor, istikbalimiz bizi bekliyor” diyor. “Biz neden akıl edemedik” diyorlar. “Doğru hakikaten tehlike de var etrafımızda adamlar da toplanmış. Madem öyle biz güvenli bir yere” artık domuzun ilgili yerine gidip oraya yapışıyor. ”Peygamberden izin istiyordu. Oysa onların evleri açık değildi.” Öyle bir sorun yoktu. Öyle bir konu yoktu. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı” diyor Allah.
Sayın Adnan Oktar'ın 7 Şubat 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 7 Şubat 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 7 Şubat 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 25 Haziran 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 28 Haziran 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 17 Ağustos 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 9 Eylül 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 1 Ekim 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 14 Aralık 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytan’dan Allah’a sığınırım.
“Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: “Ey (Medine) halkı” mesela şu anda Medine, İstanbul olur. Artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün.” Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in zamanına bakan bir ayet, şimdi aslımıza bakarsak. ”Artık sizin için burda kalacak yer yok” Çok tehlikeli artık, izleniyorsunuz, karştlarınız var, düşmanlarınız var, yobazlar karşınızda, İt kopuk karşınızda, uyuşturucu müptelaları, mafyası her türlü çakalı karşınızda. “Kalacak yer yok.” Yani her hangi yerde barınmanız mümkün değil, bir evde kalamazsınız, bir mahallede kalamzsınız. “Şu halde dönün.” Davanızdan vazgeçin bırakın artık diyor. Onlardan bir topluluk da: “Gerçekten evlerimiz açıktır diye, Peygamberden izin istiyordu.” İşte münafıklarda böyle duyunca, o Müslüman topluluğu içerisindeki münafıklar; “doğru gerçekten evlerimiz hakkaten açık” diyorlar. “Biz bir gidelim”diyorlar. “Annemiz, babamız bizi bekliyor, ailemiz bizi bekliyor, istikbalimiz bizi bekliyor” diyor. “Biz neden akıl edemedik” diyorlar. “Doğru hakkaten tehlike de var etrafımızda adamlar da toplanmış. Madem öyle biz güvenli bir yere” artık domuzun ilgili yerine gidip oraya yapışıyor. ”Peygamberden izin istiyordu, oysa onların evleri açık değildi.” Öyle bir sorun yoktu. Öyle bir konu yoktu. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı” diyor Allah “
Sayın Adnan Oktar'ın 2 Aralık 2011 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
“Onlardan bir grup da,” münafıklardan bir grup da, “hani şöyle demişti: "Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok,"” Müslümanların yanında kalacak yer yok, “Şu halde dönün.” Geldiğiniz yere dönün, kendi evlerinize dönün. “Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır" diye Peygamberden izin istiyordu;” Kendi evine yeniden dönmek için Peygamberimiz (s.a.v)’e münafıklar ısrarlı talepte bulunuyorlar. Çünkü Müslümanların yanında kalmak onlara rahatsızlık veriyor. Yeniden küfrü rahat yaşayabilmek, yeniden delalet içinde olabilmek için, daha özgür küfrü yaşamak için evlerine dönmek istiyorlar. “"Gerçekten evlerimiz açıktır" diye Peygamberden izin istiyordu; oysa (onların evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı” diyor Cenab-ı Allah. “Allah’tan, Kitap’tan, Kuran’dan, İslam’dan, mücadeleden kaçmak istiyorlardı” diyor. Ahzab Suresi, 33.