Sayın Adnan Oktar'ın 13 Ekim 2010 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 27 Kasım 2010 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: 32. ayet, şeytandan Allah’a sığınırım.
“Kadın dedi ki: "Beni kendisi dolayısıyla kınadığınız erkek işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad almak istedim.” Hz. Yusuf acayip çekici, kadınları çok etkileyen bir güzelliği var, yani çok erkeksi ve değişik bir elektriği var, dayanamıyor kadınlar. Allah öyle yaratmış. “O ise (kendini) korudu.” Çok iffetli ve titiz, zaten kendini koruyan erkek çekici ve güzel olur. Fahişe erkek çok itici gelir kadınlara. Yani böyle önüne gelenle beraber olan helale harama dikkat etmeyen erkek, kadınlarda doğal olarak Allah onların kalbine bir iticilik meydana getirir ve itici bulurlar. “Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa” yani kendisiyle cinsel ilişkiye girmeyecek olursa, “mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak." Hem küçük düşüreceğim hem de hapse attıracağım diyor kadın. Kadının şartı şu; Hz. Yusuf (a.s.) ile ilişkiye girmek istiyor, cinsel ilişkiye.
“(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum." Ben hapsi de istiyorum ya Rabbi, gayri meşru ilişkiye girmek istemiyorum, beni koru diye dua ediyor, yalvarıyor Allah’a. Yani hapse de razıyım diyor, yeter ki bu sistemin dışına çıkayım. Çünkü köle olarak görevli Hz Yusuf (a.s.). Bulunduğu konakta köle olarak görevli. Köle olunca da kadın kapıları kilitliyor, ayette var, yapacağı bir şey de yok, kadın üzerine geliyor, hatta gömleğini yırtıyor, zorla ilişkiye girmek istiyor. O da kurtuluş olarak hapsi de göze alıyor, zindana da girebilirim Ya Rabbi diyor, yeter ki diyor bunların yaptığı gayri meşru ilişki teklifini benden uzaklaştır diyor, harama girmeyeyim diyor. “Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. “ 2031. Bak; “Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı.” Aynı zamanda Mehdiyet’e de bakan bir ayet. 2031 İslam’ın dünya hakimiyeti tarihidir inşaAllah. “Çünkü O Allah işitendir bilendir. Sonra onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü) ağır bastı.” O zamanda hukuk ve kanun, o zamanın iddia edilen Ergenekon Örgütü nasıl şu an, ona benzer bir yapılanma var. Yani derin devlet yapılanması var. Kanun, hukuk yok o devirde, Hz. Yusuf’un devrinde. Derin devlet devrede. Bak; “Sonra onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından” yani masum olduğunu biliyorlar, ama hukuk derin devletin eline geçmiş. Yani hukuk tamamen bitmiş. Şu an tabii Türkiye'de durum başka, Türkiye’de durum düzeldi inşaAllah. Ama Hz. Yusuf (a.s.) devrinde kanun hukuk göstermelik. “Mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü) ağır bastı.” Birçok ülkede de vardır bu, Rusya’da şurada burada da vardır. Devlet karar verir, masum da olsa bir insan onu uydururlar, kanun hukuku uydururlar hapse sokarlar. Hz. Yusuf (a.s.)’a da yapılan uygulama bu olmuş. “Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin içindir, gelsene" dedi” diyor. Bak “evinde kalmakta olduğu kadın” Hz. Yusuf (a.s.) köle olduğu için orada bir evde kalıyor yani orada yönetici konumunda olan bir ev. O evin beyinin hanımı bu kadın, evli kadın. “Ondan murad almak istedi” yani cinsel ilişkiye girmek istiyor “ve kapıları sımsıkı kapatarak”, bak sımsıkı kapatarak, yani hiç çıkamayacağı gibi güçlü bir kilitleme yapıyor, yani sırf kapama değil. Sımsıkı kapatma, ayrıca ekstradan kilitleme anlamına gelir. Bir normal kapıyı kapatma vardır, çektin mi açarsın kapıyı. Ama kilitlendi mi ayrıdır. Muhtemelen anahtarları da eline almış. Yani sımsıkı kapatmış. "‘İsteklerim senin içindir, gelsene’ dedi” diyor. Yani çağırıyor yanına çağırıyor Yusuf (a.s.)’un direndiği anlaşılıyor, gelsene demesinden ona yaklaşmak istemediği anlaşılıyor. “(Yusuf) Allah’a sığınırım dedi. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez." Bak hiçbir şekilde şehvetin etkisinde kalmıyor. Her zaman, her çizgide Allah ile kalbi beraber. Yani Müslümanın da öyle, en çekici ortamda bile nefsine en uygun ortamda bile mutlaka kalbi Allah’la beraber olması gerekir. Allah’ı hiçbir şekilde bırakmaması lazım. Hz. Yusuf da mesela orada ev zaten çok konforlu rahat bir ev, kendisi köle konumunda kabul etse, kadınla ilişkiye girse hayatı belki daha da kolay olacak ve hoşuna da gidecek belki nefsen. Ama hiçbir şekilde kabul etmiyor. “Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı.” Tabii ki nefsen istek duyabilir, ama Allah’ın hükmü daha ağır basar. Yani makbul olan, şehvet duyduğu halde Allah’ın, Allah korkusundan ona yaklaşmamak çok makbuldür. Allah o zaman, işte Hz. Yusuf (a.s.)’un güzelliğinin nedeni budur. İffet müthiş bir güzellik verir insana. Yani iffetli bir kadın da çok çok güzeldir ve çok etkileyicidir. İffetli bir erkek de, temiz bir kadına çok güzel gelir, etkileyici gelir. “Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fahşayı geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.” Yani samimi kullarımızdandı. “Kapıya doğru ikisi de koştular.” Hz. Yusuf (a.s.) önde, kadın da arkasında, Hz. Yusuf (a.s.) kendisini kurtarmaya çalışıyor. “Kadın gömleği arkadan çekip yırttı.” Kadın yetişip yakalıyor Hz. Yusuf (a.s.)’u. Muhtemelen kapının ağzında yakalamış anladığım kadarıyla. “Gömleğini arkadan çekip yırttı” diyor. Yani can havliyle demek ki Hz. Yusuf (a.s.) ileriye doğru atak yaptı, o gömleği tuttu, Hz. Yusuf (a.s.) kendine çekmek isteyince o var gücüyle ileriye doğru çok güçlü bir atak yapıp, çünkü gömleğin yırtılması çok zordur. Kolay bir şey değildir. Yani kadının da güçlü olduğu anlaşılıyor. Çünkü yani gömleği tutup elinden bırakmaması, kadının hırsının ve şehvetinin şiddetli olduğunu gösteriyor yani kararlılığını gösteriyor. Çünkü normal bir gömleği yırtmak, bilmiyorum çok çok güçtür, yani iki tarafın çekmesi sonucunda tabii Hz. Yusuf (a.s.) da kurtarmaya çalışıyor kendisini. “(Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar.” Demek ki adam da gürültüye geldi oraya anladığım kadarıyla. Kadının eşiyle karşılaştılar. “Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?" Yani tam kahpece bir üslup, çok kalleşce bir üslup kadının yaptığı çok ürkütücü. Madem öyle aşkla seviyorsun, madem öyle saygıyla değer veriyorsun, nasıl kıyıyorsun sen peki ona? Sırf senin şehvetini kabul etmedi diye değil mi? Bak ne diyor? "Ailene kötülük isteyenin” iftira atıyor hemen, “zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?" Bakın gözü dönmüşlük, oradaki dinsizliğin verdiği, imansızlığın verdiği acımasızlığa bak. Sırf onun şehvet teklifini reddetti diye. Aynı şekilde kadınlara da yapılıyor bu biliyorsunuz. Daha önce konuşmuştuk ya. Reddediyordu, gidip bıçaklıyor, öldürmeye kalkıyor. Burada da Hz. Yusuf (a.s.)’a yapılan onun zıttıdır. Kadının yaptığı zulüm var burada da. “(Yusuf) Dedi ki: "Onun kendisi benden murad almak istedi." Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.” Burada sözü geçen birisi bu kişi, yani etkileyici bir insan. “Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir.” Yani kadınların yaptığı düzenden birisidir diyor. “Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi” diyor. Hakikatten bazı kadınlar kendi aralarında yardımlaşarak çok büyük düzenler oyunlar kurabiliyorlar. Yani çok ciddi tehlikeli olabilir bazen. Yani bir de kafasını takarsa daha da riskli olabiliyor, Kuran ona dikkat çekiyor. Ama oradaki adam makul yine, "Yusuf, sen bundan yüz çevir” diyor. Yani sinirlenerek sert bir tavır koymuyor, “Sen bundan yüz çevir.” Yani bununla konuşma, muhattap olma. “Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile.” Yani Müslümanca yaklaşıyor şahıs, yani buradaki tavrı güzel. Bak, “günahından dolayı bağışlanma dilesin. Doğrusu sen günahkarlardan oldun." Günaha girdin diyor yani Müslüman üslubu kullanıyor. “Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz." dediler.” Kadınların dedikodusuna da Kuran dikkat çekiyor. Hemen haber gitmiş. “Aziz'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş.” Yani onunla ilişkiye girmek istiyormuş. “Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş.” Halbuki bu sevgi değil, bu şehvet, kaba şehvet. Yani hayvani şehvet. Gerçek sevgide böyle birşey olmaz, insan sevdiğine kıyamaz. “Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz.” Doğru söylüyor yani sapıkça hareketler. “(Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı”, kadınlar da dedikodudan çok yıldıkları için genellikle kadınlar deikodudan kurtulmak için ilgili her türlü ekibi çağırırlar. Biliyorsunuz yani meşhurdur, mahallede falan işi gücü bırakırlar, dedikoduyla uzaktan yakından alakası olan herkesi çağırıp durum değerlendirmesi yaparlar. Sanki başka işleri yokmuş gibi. O yöntemlerden birisini anlatıyor Kuran. “Ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi.” Bakın yani şu teşkilata, şu kurduğu düzene bakın yani “(Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce” Hz. Yusuf (a.s.)’u “(insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler.” Yani eli titriyor, yani şehvetin ve heyecanın, onu görmenin verdiği etkiyle. Şehvet genellikle çarpıntıya yani çok şiddetli seviyorsa insan, çok beğeniyorsa, tansiyonu yükselir, kalp çarpması olabilir, eli ayağı titirer ve konuşma bozuklukları başlar. Yani düz cümle kuramaz, yani çok şiddetli etkilendiyse ve kas kontrolü de kaybolur. Yani bazen de eli ayağı tutmayacak hale gelebilir şiddetli sevgide. Hz. Yusuf (a.s.)’un güzelliğinden böyle bir duruma geliyorlar ve kas kontrolünü kaybedip ellerini kesiyorlar. Çünkü özellikle keskin bıçak vermiş ki kadın böyle bir olay olsun diye. Bakın düzen kurmadaki kadının deliliği de çok garip, yani ellerini kesmelerine kadar hesaplamış. Yani çok sadistçe bir yöntem kullanıyor. Yani ellerini kessinler, kan aksın, bir anlasınlar diyor, yani kana da yatkın bir kadın. Halbuki başka bir türlü de bunu ispat edebilir ama el keserek ve olay çıkartarak daha şiddetli, yani kanlı bir eylem düşünüyor. “Ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler.” Çok etkileniyorlar kadınlar. Ama yine de rahmani bir dil kullanıyorlar. “Kadın dedi ki: "Beni kendisi dolayısıyla kınadığınız erkek işte budur.” Hani gördünüz mü gibisinden kadınlara karşı temize çıkmış oluyor, kendini kurtarıyor güya. Böylece o dedikoduyu yatıştırmış oluyor, yani makullüğünü, yaptığı eylemin makulluğunu vurgulamaya çalışıyor. “Andolsun” diyor yemin ediyor “onun nefsinden ben murad istedim” orada da açıkça söylüyor, çekinmiyor “o ise (kendini) korudu. Ve andolsun,” diyor bak sürekli yemin ederek konuşuyor “eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa”, çok cazgır, ihtiraslı ve kararlı bir kadın olduğu anlaşılıyor, yani tavrı tehlikeli. “Ve andolsun eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa” zorla sevgi olur mu? İnsan daha da kasılır, daha da kötü olur. Yani işte o dediğim dangalakların yaptığı şey de o. Mesela bir genç kız zorla sevilir mi? Tehditle silahla “kendimi vururum” diyor. İşte “seni vururum” diyor, bilmem ne. Bu çok alçaklık ve çok ahlaksızca bir şey. Yani ona vicdani baskı yaparak, belli ki tiksiniyor senden, iğrenmiş ve aşağılık olduğunu da vurguluyorsun zaten. Tiksindirerek o çocuğa zorla bela olmanın alemi ne! Bu sevgi gönülde olan, hoş bir duygudur. Yani aşkla hakikaten sevgiyle hareket ederse bir kadın çok güzeldir. Ama zor kullanılırsa çok çirkin bir durum olur, inaşaAllah. “Emrettiğimi yapmayacak olursa mutlaka zindana atılacak”, emirle olur mu bu sevgi? “Mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak." Şimdi ahir zamanda hep böyle zora dayalıdır. Yani kız fakirse ailesine para veriyorsa, “ailene para vermem” diyor. İşte zorla “benim olacaksın” diyor. Veyahut işte “ağabeyini işten attırırım” diyor. “Seni döverim” diyor. Yok işte “bıçaklarım, şöyle yaparım böyle yaparım”. Bu çok alçakca ve kahpe hareketlerdir. Kuran bu ahlaksızlığa dikkat çekiyor. Böyle bir zulüm olmayacağını, sevginin ancak candan istekle, Allah aşkıyla, güvenle, saygıyla, derinlikle olabileceğini söylüyor, o zaman böyle bir anlamı olacağına işaret ediyor Cenab-ı Allah. Evet bak sonunda zindana atılıyor Hz Yusuf (a.s.). Cenab-ı Allah o güzel ahlakına karşılık ona sonunda, hem ilim veriyor, hem bilgi veriyor, hem hakimiyet veriyor inşaAllah.
ADNAN OKTAR'IN A9 TV'DEKİ CANLI SOHBETİ (29 ARALIK 2011; 11.00)
ADNAN OKTAR: “Kadın dedi ki: 'Beni kendisiyle kınadığınız işte budur.” ‘Beni kınıyordunuz ama’ diyor, ‘siz bak’ diyor, ‘siz benden daha fazla etkilendiniz” diyor. “Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu.” Koruyunca tabii daha çekici olur bir erkek, çok daha güzeldir. Fahişe erkek iticidir kadın için. Yani kendini koruyan bir erkek, imanlı bir erkek kadın için çok çok etkileyicidir. Yani ucuz bir erkek fahişe gibidir, kadına çok itici gelir. Fahişe bir kadın da erkeğe itici gelir, tiksinir. İmanlı bir kadın güzel gelir. “Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak”. Bak, ‘cinsel ilişkiye girmezse’ diyor, ‘zindana atacağım’ diyor. O kadar gözü dönmüş, yani şehvetten delirmiş. “Ve elbette küçük düşürülenlerden olacak.'”(Yusuf Suresi, 32) ‘Mahcup edeceğim’ diyor, ‘küçük düşüreceğim’ diyor.
Sayın Adnan Oktar'ın 29 Aralık 2011 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla. Elif, Lam, Ra. Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.” Yusuf Suresi. Cenab-ı Allah, sık sık Kuran’ın apaçık olduğunu söyler ki müşrikler sapkın yollara gitmesin, kendi kendilerine uydurmalar, hurafeler çıkarmasın diye Allah sık sık Kuran’ın açık olduğunu beyan edip onların o yolunu kapatıyor.
“Gerçekten Biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.” Yani ‘kafanızı kullanırsınız, hikmetlerini düşünürsünüz, detayları görürsünüz diye Arapça bir Kuran olarak indirdik’ diyor Cenab-ı Allah. Ama düşünmezsen bulamazsın, anlayamazsın. “Akıl erdirirsiniz diye” diyor bak, “akıl”. Demek ki herkes tek tek düşünmek durumunda Kuran’ı. ‘Beni ilgilendirmez, ben hazır alırım’ gibi bir şey yok; mutlaka inceleyecek.
“Biz bu Kur'an'ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber olarak sana aktarıyoruz”. Herhangi bir kıssa değil bak; “en güzel kıssaları” diyor Cenab-ı Allah, “gerçek bir haber olarak aktarıyoruz”. Mesela birçok yerde aktarmalar vardır ama çoğu hurafedir, doğru değildir. Ama ne diyor Allah? “Gerçek bir haber olarak”. Mesela biz gazetelerde bir haber okuyoruz; gerçek mi değil mi şüphe edebiliyoruz. Ama Kuran için ne diyor Cenab-ı Allah? “Gerçek bir haber” diyor. Kusursuz düzgünlükte mutlaka düzgün o haber. Verilen haberde en ufak bir hata yok, tam doğru.
“Sana aktarıyoruz, oysa sen, daha önce, bundan haberi olmayanlardandın.” Yani; ‘bu, gayb bilgisi. Bilmiyordun sen’ diyor. Bilinen bir konu da değil, yani ‘özel bir bilgi’ diyor Allah.
“Hani Yusuf babasına: ‘Babacığım’”. Bak, hitap şeklini de öğretiyor Allah; “babacığım”. Babasına insan hitap ederken nasıl diyecek? ‘Babacığım’ diye hitap edecek.
“Gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldız, Güneş'i ve Ay'ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm’”. On bir yıldız, Güneş’i de eklersek on iki. Avrupa Birliği’nin bayrağında kaç yıldız var? On iki. İslam ülkelerinin bayraklarında hep yıldız vardır, Güneş vardır, Ay vardır. Bu nedir? Dünya hakimiyeti. Bakın haritaya, hepsinde göreceksiniz; ya yıldız vardır, ya Güneş veyahut Ay. Mesela Türk bayrağında hem ay hem yıldız var. İslam ülkelerinin çoğunda ay ve yıldız, birçoğunda Güneş vardır. Hem dünya hakimiyetine bakıyor buradaki ifade, hem de Avrupa Birliği’nin de Mehdiyet’in emrine gireceğini buradan anlıyoruz, işaret ediyor Kuran.
“(Babası) Demişti ki: ‘Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma’”. Bir şey gerçek de olsa eğer kıskanacaklarsa, haset edeceklerse onun gizli tutulmasında fayda vardır. Yani ulu orta söylenmez. “Yoksa sana bir tuzak kurarlar.” Başkasını kıskandıracak, haset ettirecek şeyin gizli tutulması daha iyi olur. Çok yakını dahi olsa eğer haset edeceklerse söylememekte fayda var. “Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.’” ‘Çok rahat şeytan kışkırtabilir’ diyor, ‘o adamın aklına gelmese bile şeytan kışkırtabilir’ diyor Cenab-ı Allah.
“Böylece Rabbin seni seçkin kılacak,” Peygamber olduğu için vahiy bilgisiyle bildiriyor. Bu bilinecek bir şey değil; özel vahiy bilgisi gerektirir. ‘Seni seçkin kılacak, seni Mehdi kılacak’ diyor. “Sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek”. Yani; ‘çok güzel Allah’ın hükümlerini anlatmayı sana öğretecek. Çok güzel hitabetin olacak, güzel belagatli, isabetli, doyurucu konuşma gücün olacak’ diyor Allah.
“Ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” Hz. Yakup (a.s.) ailesinin nimetinin tamamlanması nedir? Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle İslam’ın dünyaya hakimiyetidir, son. Çünkü Hz. Mehdi (a.s) da Hz. Yakup (a.s.) ailesinden, Ben-i İsrail soyundandır, Hz. Davut (a.s.) soyundandır. Onun için “İsrailî görünümündedir” diyor Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi (a.s.)’ı tarif ederken. 10’un üstünde hadis var; “cismi İsrailî” diyor, yani görünüşü Ben-i İsrail görünümündedir.
“Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Andolsun,” diyor Cenab-ı Allah, “Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler vardır.” Yani ibretler, ahir zamana işaretler, o devirde yahut hangi devirde olursa olsun insanlara manevi işaretler vardır.
“Onlar şöyle demişti: ‘Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir’”. Yobazların Hz. Mehdi (a.s)’a karşı olma sebebi nedir? Kıskançlık. Buradaki olay ne? Kıskançlık. Ne diyorlar? “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir.” ‘Babamız daha çok seviyor’ diyorlar. Sevgi üzerine olan kıskançlıklar çok tehlikelidir. Bunlarda birçoğunda cinayetler meydana gelir, savaşlar meydana gelir, bayağı belalar çıkar. Gazetedeki haberlere dikkat edin; hep sevgi kökenlidir, sevgi iddiasıyladır. Halbuki sevgi değil o, hasetliktir.
“‘Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz.” Yobaz takımının nasıl birbirine destek olacağına Kuran dikkat çekmiş oluyor. O devirde sapkın tavırları, ama sonra düzelir, o ayrı mesele. Ama oradaki yobaz ruhuna da Kuran işaret etmiş oluyor.
“Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” Yobazın gözü döndüğünde Peygamber tanımayacağına da Kuran işaret ediyor. Mesela Peygamber babaları; fakat yobaz ruhunda, ne diyor? “Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” Mesela bugün de Peygamberimiz (s.a.v.) olsa yobazlar ona karşı tavır alırlar. Onun kadınlara karşı ilgisi, kadınlara karşı sevgisi yobazları delirtir. Çok kadınla evlenmiş olması, kadınların ona ilgisi, oradaki Kuran hükümleri onların Peygamber (s.a.v.)’e karşı olmasına sebep olacaktı eğer öyle olmuş olsaydı, Allah öyle bir güç vermiş olsaydı. Peygamberimiz (s.a.v.) ahir zamanda gelmiş olsaydı yobazlar en ziyade -Allah muhafaza- Peygamberimiz (s.a.v.)’e karşı tavır alırlardı.
Bakın, yobazların kan dökücülüğüne Allah dikkat çekiyor; “öldürün Yusuf'u”. Yobazların ilk aklına gelen, azgın ruhlarının tecellisi olarak öldürme ruhu vardır yobazlarda. “Öldürün Yusuf’u”; kancı olmaları. “Veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Bir şekilde etkisiz hale getirmek; hapse attırtmak, ezmek; yobazların kafası. Bak; “babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Yani onun Hz. Mehdi (a.s.) olmadığı anlaşılsın, onun değerli bir insan olmadığı imajı verilsin; siz öne çıkın, siz daha dikkati çekin; buradaki amaç bu, güya. “Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz.” ‘Samimi bir topluluk olursunuz’ diyor, ‘samimi bir topluluk olursunuz’. Halbuki samimiyetle uzaktan yakından alakaları yok, ama samimiyeti kullanıyorlar.
“İçlerinden bir sözcü dedi ki: ‘Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u, onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın.’” Kuran’da bu tarz ifadeler genellikle hep Hz. Hızır (a.s)’a aittir. Yani bu şekilde bileceksiniz. Mesela; “içlerinden bir sözcü”. Kehf Suresi’nde de vardır; “içlerinden bir sözcü”. Yaşlı bir insan görünümünde mi olur, sokaktan geçen bir adam şeklinde mi olur; ama ‘bir sözcü’. “İçlerinden bir sözcü dedi ki: ‘Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u”. Bak engelliyor, ikna ediyor; “öldürmeyin Yusuf’u”. Onların o yobaz kafasına bir engel meydana getiriyor. “Onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın.” Sadece ‘öldürmeyin’ dese inanmazlar. Onlara başka bir çözüm veriyor ama o çözümün içinde hem Hz. Yusuf (a.s)’ın kurutuluşu var, hem Hz. Yusuf (a.s)’ın lider olma planı var. Yani o “kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın” demesi; zaten ne olacağını biliyor. Çocuk kuyunun dibinde ölebilir, ama o biliyor. Yani mutlaka o kuyudan çıkacağı kanaatinde.
“‘Ey Babamız,’ dediler, ‘sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun?’” Yobazlarda densizlik vardır, münasebetsizdirler. Üsluba bakın; “‘ey babamız’ dediler, ‘sana ne oluyor’”. Peygamber olan bir insana hitaplarına bakın! “Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun?” Demek ki yobaza bir şey emanet edilmez, yobaz tehlikelidir, güvenilmez bir insandır. “Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz.” Demek ki yobaz bol bol yalan söyler ve çok hayâsızca, diri diri insanın yüzüne bakarak yalan söyler ki meşhur bir yobazın ne kadar yalancı, ne kadar haysiyetsizce insanların yüzüne baka baka nasıl yalan söylediğini herkes gördü, değil mi? Evet.
“Sen onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın.” Yobazlar zaman zaman da böyle gönül alıcı konuşma yapabiliyor demek ki. Bak; “Gönlünce gezsin, oynasın. Elbette biz onu koruyup-gözetiriz.” Yalan söylerken, oyun oynarken demek ki böyle insanların hoşuna gidebilecek ifadeler de kullanabiliyor yobazlar.
“Dedi ki: ‘Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.’” Şimdi burada tabii peygamber zellesi var. “Onu götürmeniz gerçekten beni üzer.” Bir kere mümin üzülmez, her şeyde hayır görür. Bu bir peygamber zellesidir. “Siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.’” Bu da bir zelledir. Çünkü zaafı bildirmiş oluyor. Orada onlara farkında olmadan nasıl oyun oynamaları gerektiğine dair bir fikir vermiş oluyor. Çünkü onların kafası çalışmıyor, bulamaz onlar. Ama o onlara böyle bir ihtimali söylemekle imkan tanımış oluyor. Onun için zaaf hiçbir şekilde söylenmez. Mesela bir şeyden korkuyorsa insan söylememesi lazım, bir yönü zayıfsa onu hissettirmemesi lazım; düşmanları onu kullanır. Mesela parası yoksa, “param yok” der de güçsüz konuma düşecekse “param yok” demesi doğru olmaz. Tam aksine.
“Dediler ki: ‘Andolsun,’”. Münafıkların en çok kullandığı şey yemin etmek. Yeminle başlıyorlar; “vallahi, billahi, tallahi” diye yemin eder münafık, sıkıştığında. Bak; “andolsun” diyor, Allah’a yemin ediyorlar, “andolsun” diyor. “Biz, birbirini kollayan bir topluluk iken”. Hakikaten yobazlar kendi grupları içerisinde birbirlerini kollarlar. “Kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz.” ‘Böyle bir şeyde zaten biz kaybederiz, biz acze düşmüş konumunda oluruz; böyle bir şey olmaz’ diyorlar.
“Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman”. Bak o kişinin sözünü dinliyorlar, görüyor musunuz? Normalde öldürmeyi istedikleri halde o diyor ki “kuyunun dibine bırakın”, ona hemen ikna oluyorlar. O, Hz. Hızır (a.s), Allahualem.
“Derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman”. Tabii havadan atma şeklinde değil de iple bırakıyorlar, kovayla bırakıyorlar. “Biz ona (şöyle) vahyettik”. Peygamber olduğu için Allah ona vahyediyor. “Andolsun” Cenab-ı Allah yemin ediyor, “sen onlara kendileri, farkında değilken ne yaptıklarını haber vereceksin.” Bak; “kendileri farkında değilken”, mesela Mehdiyet’in farkında değil yobazlar. Demek ki Hz. Mehdi (a.s) yobazlara yaptıklarını haber verecek, yaptıkları anormallikleri onlara aktaracak, anlatacak yani bozukluklarını, çirkinliklerini aktaracak. Çünkü Kuran ne diyor? “İbret var” diyor. Ahir zamanda ibret nedir, Mehdiyet devrinde olduğumuza göre? Bu, ibrettir.
“Akşamüstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.” Oyun oynanacağı vakit, bir komplo yapılacağı vakit genellikle akşamüstü kullanılır. Çünkü bütün görevliler çekilmiş olur, bütün insanlar geri çekilmiş olur, artık muhabere, bağlantı yolları kapanmış olur; o şahsın kendini kurtarması daha da güçleşir. Gündüz olsa daha kolay olur. Ama akşam vurduklarında birçok yardım kanalı ve ulaşım kitleneceği için o kişi mağdur olacağını düşünerek akşamı seçer pusu kuranlar. “Gecenin şerrinden” diye zaten Kuran’da dikkat çeker Cenab-ı Allah. “Akşamüstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.” Münafıkların yöntemi neymiş? Ağlamak. Ağlayınca masum görünüyor. Mesela çıkar televizyona, köpek gibi inleyerek ağlar, ahlaksızlık yaptığı halde, itlik yaptığı halde. Adam da diyor ki; “adam ağlıyor, demek ki samimi yahu” diyor, “demek ki dürüst” diyor. Halbuki üçkağıtçılığından ağlıyor, sahtekarlığından ağlıyor ama inanıyor ağlamaya. Birçok kişi de biliyorsunuz çıkar televizyonda -samimi olanları tenzih ediyorum- zırıl zırıl ağlayarak rezalet çıkartır ve böylece de istediğini elde etmiş olur, kamuoyunda da dikkat çekmiş olur.
“Dediler ki: ‘Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik,”. Bak; “gerçek şu ki”. Yalancının ana özelliğidir. “Desem de inanmazsın” diye başlarlar ya, “gerçek şu ki” diyorlar. “Biz gittik, yarışıyorduk.” Yobazın nasıl yalan söyleme özelliği olduğuna, nasıl organize yalan söylediğine Allah dikkat çekiyor, nasıl dillerinin yalana alışık olduğuna. Yobazlarda bu ünlüdür. Anında fablasyon üretir, anında hikaye üretir. “Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık.” Bak hikayede ona da bir kılıf uyduruyor. “Fakat onu kurt yemiş.” Ne demişti peygamber Hz. Yakup (a.s)? “Kurt yemesinden korkuyorum” demişti. Onlar ne diyor? “Kurt yemiş.” Onlara fikir vermiş oluyor, yani onların yapacağı komploda onlara fikir vermiş oluyor, istemeden de olsa fikir vermiş oluyor. Bir zaaf, zaafını bildirmiş. Onlar da zaafını ona karşı kullanıyorlar, “kurt yemiş” diyorlar. Çünkü dese ki; “nereden çıkarttınız kurdu?” “Sen demedin mi? 'Kurt yemesin, tehlikeli' demiştin” diyecekler, “ihtimal verdiğine göre, işte ihtimal verdiğin şey oldu” diyecekler.
“Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.” Yobazların yalan söylerken kullandığı yöntemlerden bir tanesi. Yalan söylediği için vicdanı baskı yapıyor. Ne diyor? “Doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.” Onu suçluyor bu sefer. Yani doğru adama inanmama suçu oluşturmuş oluyorlar. Yobazların bir tekniğidir.
“Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler.” Bak yobazların aptallığı bu yine, aptalca yöntemleri. “'Hayır' dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır.” Yani gömleğin şeklinden, o yaptıkları sahte oyundan anlıyor babası, bir oyun olduğunu. Ama bak burada çok güzel bir şey söylüyor; “bundan sonra” diyor, “(bana düşen) güzel bir sabırdır.” Müslüman sabırlı olacak. “Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı”. Bak orada tam anlamıyla teşhis etmiş. Bak “düzüp-uydurduklarınıza karşı”; ‘hepsi yalan’ diyor. “Düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır.” ‘Ben, Allah'tan yardım istiyorum’ diyor.
“Bir yolcu-kafilesi geldi”. Bu kafile, özel gelen bir kafile, yani herhangi bir kafile değildir. Bunlar önceden Allah'ın yarattığı bir kafile. Rasgele kafile gelmiyor. Hz. Yusuf (a.s)’ı oradan çıkaracak kafile özeldir. “Sucularını (kuyuya su almak için) gönderdiler. O da” bakın Kuran bir detay veriyor “kovasını sarkıttı.” Kova. Kuran bu detayı vermeyebilir. “İpi sarkıttılar” der, “kabı sarkıttılar” diyebilir veyahut “bir şekilde kuyunun içinden aldılar” der herhangi bir şekilde. Ama detaya giriyor bak; “kovasını sarkıttı” diyor. Çünkü Hz. Mehdi (a.s) kova çağında geliyor. Kova çağına özel dikkat çekilmiş. İncil'de de su testisine dikkat çekilir, su kabına. Aynısıdır, aynı şekil. O da kova çağına işaret ediyor.
“O da kovasını sarkıttı. 'Hey müjde... Bu bir çocuk.' dedi.” Hz. Mehdi (a.s)'a işaret ediyor. “Ve onu (kuyudan çıkarıp) 'ticaret konusu bir mal' olarak sakladılar.” Hz. Mehdi (a.s)'ın belli bir süre saklanması mevzu bahis biliyorsunuz, hadislerde de var. Bak “sakladılar” diyor; ona işaret. “Oysa Allah, yapmakta olduklarını bilendi.” ‘Zaten ben yaratıyorum’ diyor Cenab-ı Allah. Onlar, kendileri yaptıklarını zannediyorlar ama kaderde yaratan Allah. “Onu ucuz bir fiyata, sayısı belli (birkaç) dirheme sattılar. Onu pek önemsemediler.” Hz. Mehdi (a.s)'ı da önemsemeyecekler insanlar, önemsiz görecekler, değersiz göreceklerdir başlangıçta.
“Onu satın alan bir Mısırlı (aziz,) karısına: 'Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz' dedi.” Bak Allah ona hissettiriyor. “Onun yerini üstün tut”. Allah, korunması için ona karşı kalbine bir sevgi veriyor bak. Hz. Musa (a.s)'da da vardır bu. Burada Mısırlı Aziz'e de Allah kalbine bir sevgi veriyor Hz. Yusuf (a.s)'a karşı. “Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur”. Ona değil, bütün Mısır'a yararı dokundu; Allah dedirtiyor. “Ya da onu evlat ediniriz”. Evlat edinmek de istiyor, o kadar çok sevmiş.
“Böylelikle biz, Yusuf'u yeryüzünde yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan öğrettik.” Çok güzel tefsir etme, çok güzel teşhis koyma kabiliyeti var, çok zeki Hz. Yusuf (a.s). “Allah, emrinde galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler” diyor. ‘Allah ne derse o olur’ diyor. “Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik.” Hükmetmeyi ve bir de ilim veriyor, Allah onu müthiş kültürlü yetiştiriyor. O Mısırlı Aziz'in yanında Allah vesile ediyor. Mesela Hz. Musa (a.s) da, Firavun'un sarayında müthiş genel kültür almıştır. O da Mısırlı Aziz'in yanında müthiş bir ilim ve kültür imkanına kavuşuyor; hem Rahmani ilim, hem de her türlü genel kültür.
“İşte biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi”. Şimdi yobazlara bir söylesen, desen ki; “Hz. Yusuf (a.s) kadının evinde kalıyormuş”, Hz. Yusuf (a.s)'ı taşa tutmaya kalkar o yobazlar, öldürmeye kalkarlar; “sen, kadının evinde nasıl kalıyorsun” diye. Bir yobaz için kabul edilebilecek şey mi bu? Olacak şey değil. O devirde yobazların Hz. Yusuf (a.s)'la karşılaştığını düşünün, kadının evinde kalıyor; ne yapmazlar? Hangi yobaz kabul eder bunu, kadının evinde kalmasını? Kabul etmezler, değil mi? Yıllarca kalıyor kadının yanında, baş başa kalıyorlar, tek başına kalıyorlar odada. “Ondan murad almak istedi”. Ama bak; “ergenlik çağına erişince” diyor Kuran, dikkatini çekiyor mu? İki İki, yirmi iki. O ayrı, şimdi onu açmayayım fazla. Yirmi üç, bak; “evinde kalmakta olduğu kadın”. Hz. Yusuf (a.s) bir kadının evinde kalıyor, tek başına kadınla beraber kalıyor. Yobazlara göre harama girmiş durumda Hz. Yusuf (a.s), değil mi? Hem de bayağı bir harama girmiş durumda, haşa. “Ondan murad almak istedi”. Yani sevişmek istiyor kadın. “Bunu nasıl söylersin?” diyor, “çoluk çocuk biz beraber seyrediyoruz” diyor. Peki, Allah söylüyor, nasıl söylemeyeyim? “Söylenir mi?” diyor, “anlatmaman lazım” diyor. Kuran ayetini okumayacakmışız, çoluk çocuk beraber seyrediyorlar diye. “Ve kapıları sımsıkı kapatarak” bak, “kapıları sımsıkı kapatarak”. Yani kilitliyor kadın kapıları, Hz. Yusuf'un (a.s) kaçmasını engellemek için. Demek ki erkek çekici oluyor muymuş? Oluyormuş. Sırf kadın çekici olmaz, erkek de çekici olur. Bak, kadın onu arzuluyor. “Kapıları sımsıkı kapatarak: 'İsteklerim senin içindir, gelsene' dedi” diyor. Demek ki uzakta, “gel” diyor, çağırıyor yanına. Yani cinsel ilişkiye girmek istiyor. Çünkü zaten yan yanalar, kadınla bir hukukları var, konuşuyorlar, kadın onu beğeniyor, seviyor, sohbetleri oluyor; sadece cinsel ilişkiye girmiyor Hz. Yusuf (a.s). Ama kadın açıkça söylüyor bak; “isteklerim senin içindir” diyor. Açıkça beyan ediyor, cinsel ilişki istediğini söylüyor. “Gelsene” diyor, yani cinsel ilişkiye davet ediyor. “(Yusuf) Dedi ki: ‘Allah'a sığınırım.’” Müslüman olduğu için. Neyle engelleniyor? Jandarmayla mı? Arasına set çekilerek mi? Kadının başına çarşaf çekilerek de değil, değil mi? Neyle? İmanıyla. Aklı, vicdanı, imanıyla kendini durduruyor. Demek ki ölçü neymiş? İman, Allah'tan korkmakmış. Zinayı ne engelliyormuş? Allah'tan korkmak engelliyormuş, imanla engelleniyormuş. “Allah'a sığınırım. Çünkü o benim efendimdir”. ‘Rabbimdir’ diyor Allah’a, ‘O benim Rabbim’dir.’ “Yerimi güzel tutmuştur.” Çünkü çok rahat bir ortamda yaşıyor. “Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.” ‘Zulümdür’ diyor, ‘öyle bir şey. Ben bunu yapmam’ diyor ‘ve kurtuluşa ermezler’ diyor. “Andolsun kadın onu arzulamıştı”. Ergenlik çağına gelince yakışıklı, önce küçükken o kadar kadının dikkatini çekmiyor ama sonra yapılı, aslan gibi delikanlı olunca etkileniyor kadın ondan. “Eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı.” Bak, o da onu arzuluyor. Ama haram olduğu için yanaşmıyor. Arzulama var, istiyor kadını, içinde var. Ama haram olduğu için ne yapıyor? Yanaşmıyor. “Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.” Kötülüğü, fuhşu nasıl geri çeviriyor Cenab-ı Allah? İmanıyla, Allah'a imanıyla inşaAllah. “Kapıya doğru ikisi de koştular.” Hz. Yusuf (a.s) çok sevimli, maşaAllah, dünya tatlısı. Kim bilir nasıl? Bir de geniş bir ev demek ki yani koşmak için çünkü ufak tefek bir ev olsa, küçük bir oda olsa öyle olmaz. Koşmak için hız alınması gerekiyor. Büyük bir salon olduğu anlaşılıyor, yani anlatımdan anlaşılıyor. Kadın koşup arkasından yetişiyor ve gömleğini tutuyor ve arkadan çekip yırtıyor. Hz. Yusuf (a.s) 'da kuvvetli ama kadın da kuvvetliymiş demek ki. Tutunca, yani şehvetten gözü döndüğü için kadın gömleği tuttuğunda Hz. Yusuf (a.s) da direndiği için sırtından yırtılıyor gömlek. “(Tam)” bu anda “kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar.” Allah karşılaştırıyor. “Kadın dedi ki: 'Ailene kötülük isteyenin”. Bak, ne kadar kahpece bir tavır, görüyor musunuz? Hani seviyordun sen, değil mi? Allah korkusu, Allah aşkına dayalı olmayan bir sevgi hevestir ve böyle alçak ve çok acımasız ve kahpe olur işte. Madem o kadar aşkla seviyorsun, muhabbetle seviyorsun; böyle bir iftira atılır mı? Bak ne diyor; “ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azabtan başka cezası ne olabilir?” diyor, yani tam klasik kahpe karakteri. Bakın; “ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan” bir de bak ne kadar seri aklına geliyor. Adamı da tahrik ediyor. Bak; “ailene kötülük”. “Kötülük yapmak istiyor. Senin” diyor, “onuruna, şerefine, namusuna saldırdı” diyor ve yönlendiriyor “zindana atılmaktan” ona akıl veriyor, “zindana atılmaktan veya acı bir azabtan başka cezası ne olabilir?” Yani; ‘kırbaçlanması, dövülmesinden başka ne olabilir?’ “(Yusuf) Dedi ki: ‘Onun kendisi benden murad almak istedi.’” Yani ‘kendisi ilişkiye girmek istedi.’ O kadar diyor ama Hz. Yusuf (a.s). “Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti”. “Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: ‘Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir,’” bakın, “onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.” Bu da Hz. Hızır (a.s) Allahualem. Çünkü bu çok tehlikeli bir açıklama. Kadın önden de yırtmış olabilirdi gömleği. O zaman? Bu zaten geçerli bir delil değil. Kadın her halükarda yırtabilir, önden de. Mesela Hz. Yusuf (a.s)'ı soymaya kalkar, çeker yırtar. Ve dolayısıyla mağdur durumda kalacak Hz. Yusuf (a.s). Ama gömleğin arkadan yırtıldığını bildiği için bunu söylüyor, Allahualem. Evet ki önden söylüyor ki sağlama almak için. “Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.” Önden teşhis koymuyor “yalan” diye. O zaman hiç kurtarırı olmaz bu ifadeye göre. Halbuki çok da masum konumdayken. “Yok, eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa”. Bak önce olumsuzu önden söylüyor, onun aleyhine olanı; sonra onu kurtaracak olanı en sona bırakıyor. Bak, bu çok önemlidir hukukta. En son, yani savunmayı en sona bırakıyor. Mahkemelerde de savunma en sona bırakılır. “Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa,” ama çekme suretinde yırtılmışsa “bu durumda kadın yalan söylemiştir”. Bak kesin hüküm meydana getiriyor. “Kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.” Halbuki tam aksine de olabilir, yani gömlek herhangi bir şekilde arkadan yırtılabilir; kadın burada niye mağdur olsun yani, yapmadıysa? Gömleği kendi de yırtabilir sırtından veyahut herhangi bir yere takılıp yırtılabilir. “Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): 'Doğrusu, bu sizin düzeninizdendir” diyor. Bu ona yeterli oluyor, bak o kişinin sözüyle ona inanıyor. Net hüküm veriyor. Ne diyor? “Doğrusu” doğrusu; doğru olan hüküm “bu sizin düzeninizden (biri)dir.” Yani ‘bir düzen oluşturmuşsun’ ama organize bir düzen yaptığını söylüyor kadının. “‘Düzeninizdendir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür' dedi” diyor. Yani ‘muazzam bir oyun oynamışsın sen’ diyor, ‘Hz. Yusuf (a.s)'a karşı’. “Yusuf, sen bundan yüz çevir” diyor. “Bununla bir daha görüşme.” Bir çözüm, çünkü bela belli. “Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile.” Adam Müslümanca yaklaşıyor; “bağışlanma dile.” Başkası olsa çeker vurur, bilmem ne yapar, değil mi? Bak, o diyor ki; ‘sadece bağışlanma dile.’ “Günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkârlardan oldun.” Bak Kuran hükmü gibi, o devirdeki Allah'ın hükmüyle açıklıyor, Müslümanca bir tavır göstertiyor, kepazelik çıkartmıyor. Bazısı olsa ekmek bıçağıyla kadına girer, değil mi? Yirmi üç yerinden, bilmem hatta ortadan biçiyor bilmem ne; olmadık delilik yapıyorlar Allah vermesin. Yani deliliklerine insan gülüyor yani, Allah'ın akıllarını almasına.
“Şehirde (birtakım) kadınlar: ‘Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz.’ dedi.” Kadınlar böyle şeyleri hiç kaçırmazlar. Halbuki kadınları böyle şeyler tahrik eder, bir çok kadını. Mesela “seks partisi düzenliyormuş” der, “sekse çok düşkünmüş, hiperseksüelmiş” der ama kendisinin aslında doyumsuzluğundan kaynaklanan bir hayranlığın ifadesidir bu sözler, bazı kadınlarda. Zaten şimdi kadınların normal bir kadın olmadığını da göreceğiz tavırlarından. Mesela birisi olur; “gece gündüz seks yapıyormuş, seks partisi düzenliyormuş, kadına doymuyormuş” der ama kınıyormuş gibi söyler ama aslında kocası güçsüzdür, hakikaten doyuma ulaşmamış bir insandır, hakikaten bir özlem duyulur bilinçaltında. O doyuma ulaşmamanın, bilinç altındaki o özlemin ifadesini şikayetçi bir üslupla yansıtır. Mesela bazen gazetelerde de görürsünüz, mesela kadının çırılçıplak resmini koyar; “vay alçak kadın” der, değil mi? Mesela anadan doğma resmini koyar, “insanların canını yakmak için poz verdi” der, “terbiyesiz kadın” der, sanki kötülüyormuş gibi. Halbuki amacı orada onu göstermektir, yani asıl derdi odur. Bazen de kadınlar öyle, mesela bir erkeği eleştirirken bunu söylerler, işte cinsel gücünün çok fazla olduğunu, kadınlara çok arzulu olduğunu ona söyler. “Ne yapıyorsun?” dediğinde, “onu ayıplıyorum” der. Halbuki kendi özlemini dile getiriyordur. Bazı kadınlarda böyledir, bilinçaltında. “Aziz'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş.” Bak, hikaye gibi anlatıyor, o devrin magazini bu. “Doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz.” Bak onu cinsi sapıklıkla, yani hiperseksüel, çok arzulu olmakla suçluyor ama onları heyecanlandırmış belli. Yani yoksa sana ne? Elin böyle bir şeyi varsa seni hiç ilgilendirmemesi lazım, muhatap dahi olmaman lazım. Bu kadar derdine düşmen normal mi? Demek ki senin de bilinçaltında öyle bir istek var, onun gereği olarak bunu söylüyorsun. Bazı vakalar da bu böyledir.
“(Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı”. Yani o da onların ne olduğunu biliyor, onların da azgın ve arzulu olduklarını biliyor, yani tatmin olmamış duygular içinde olduklarını biliyor. “Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı”. Kinlenmiş onlara, onların dedikoduculuklarını duyunca. “Oturup dayanacakları yerler” hazırlıyor, yani böyle rahatça oturacakları. “Ve her birinin eline bıçak verdi.” Bu, Arapçasında daha değişik ama biz tabii bıçak olarak alıyoruz. Meyve olarak da o bölgede olan özel bir meyve var, Tevrat'ta geçiyor. Oval bir meyve, tam aklıma gelmiyor. Bak; “çık, onlara (görün)' dedi.” Niçin diyor? “Tahrik et onları” diye. Tahrik olacaklarını biliyor kadınların. Kadınların, o delikanlıdan tahrik olacaklarını biliyor. Onların ondan etkileneceklerini biliyor. “Çık, onlara (görün)' dedi. Böylece onlar onu görünce (gözlerinde) büyüttüler”, şiddetli etkileniyor kadınlar, “ellerini kestiler”. Hani kadın etkiliyordu sadece insanı? Erkek de etkiliyormuş demek ki. Eğer niyeti bozarsa kadın, bak tahrik oluyormuş işte, etkileniyormuş. “Ellerini kestiler” diyor. Eli ayağı boşalıyor. Tahrik olduğunda insan hakikaten konuşma kabiliyeti bozulabilir, eli ayağı boşanabilir, yani gücünün derecesine göre. “Ve: ‘Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir.’ dediler”. ‘İnsana benzemiyor” diyorlar, ‘bu kadar etkilemesi’. Yani çok şaşırtıcı buluyorlar bu kadar etkileyici gücünün olmasını. Yani kendilerine de şaşıyorlar, bu kadar etkilenmelerine. Halbuki imanından etkileniyorlar. İmanından meydana gelen bir elektrik var, yani İlahi bir elektrik, ondan etkileniyorlar. “Bu, ancak üstün bir melektir' dediler.” Yani; ‘olamaz böyle bir insan’ diyorlar. “Kadın dedi ki: 'Beni kendisiyle kınadığınız işte budur.” ‘Beni kınıyordunuz ama’ diyor, ‘siz bak’ diyor, ‘siz benden daha fazla etkilendiniz” diyor. İşte onun için hani Müslümanlar’a bazen diyorlar ya; “seks partisi düzenliyormuş, hiperseksüelmiş”; o, içindeki özlemden kaynaklanıyor aslında, şiddetli özlemden kaynaklanır. Bazı dedikoducularda kökeni budur. Mesela hiç ummadığın ortamda birden böyle “size işte şöyle diyorlar böyle diyorlar” diyen kadınlar olur. O, aslında, o doyumsuzluğun bir ifadesi olarak bunu söyler. O heyecanı duymak ister, onu senden duymak ister, onu yaşamak ister onun için söyler, inşaAllah. Kuran ona işaret ediyor. “Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu.” Koruyunca tabii daha çekici olur bir erkek, çok daha güzeldir. Fahişe erkek iticidir kadın için. Yani kendini koruyan bir erkek, imanlı bir erkek kadın için çok çok etkileyicidir. Yani ucuz bir erkek fahişe gibidir, kadına çok itici gelir. Fahişe bir kadın da erkeğe itici gelir, tiksinir. İmanlı bir kadın güzel gelir. “Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak”. Bak, ‘cinsel ilişkiye girmezse’ diyor, ‘zindana atacağım’ diyor. O kadar gözü dönmüş, yani şehvetten delirmiş. “Ve elbette küçük düşürülenlerden olacak.'” ‘Mahcup edeceğim’ diyor, ‘küçük düşüreceğim’ diyor.
“(Yusuf) Dedi ki: 'Rabbim, zindan, bunların” bak, ‘bir tek bu’ demiyor, ‘bunların’ diyor, ekip olarak. Kadınlar kafayı takmışlar Hz. Yusuf (a.s)'a. “Bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden” yani gayrimeşru cinsel ilişkiye çağırıyorlar “şeyden bana daha sevimlidir.” ‘Ben zindan istiyorum ya Rabbi’ diyor, ‘ben bunların bu tavrına yanaşmak istemiyorum’ diyor. Ama bak kadınla görüşüyor. Kadınların karşına süslenmiş ve güzel, yani kadınların etkileneceğini bildiği halde Hz. Yusuf (a.s) karşılarına çıkıyor. Yani peygamber, istese çıkmaz, değil mi? Yobaz takımına göre ne yapmış Hz Yusuf (a.s)? Çok büyük günaha girmiş, haşa. O kadınla evde kalmakla çok büyük günaha girmiş. Halbuki Hz. Yusuf (a.s) imanıyla zaten kendini koruyor. Böyle bir şeye ihtiyacı yok. “Rabbim” diyor, “zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir”. Bak “daha sevimli”, ifadeyi görüyor musun? “Daha sevimli”. Yani ‘ben böyle bir beladansa öyle bir belaya razıyım’ demiyor. Bak peygamber üslubuna bak; “daha sevimli” diyor. ‘Sevimli görüyorum ben’ diyor, ‘hapsi’ diyor. “Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir,” o da çok istekli “gösterir, cahillerden olurum.'” ‘Çekiniyorum ya Rabbi’ diyor. Çünkü zorla da yapabilirler kadınlar hakikaten. Delirmiş vaziyetteler. Elini, kolunu bağlarlar, zorla. Çünkü kadın gömleğini yırttığına göre deli yani şakası olmaz onun. Şimdi diğer kadınlar da devreye girmiş, zorla ilişkiye girebilirler. “Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.”
Sayın Adnan Oktar'ın 17 Ekim 2012 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Açtım, Yusuf Suresi, 19 çıktı. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Bir yolcu kafilesi geldi.” Hz. Mehdi (a.s)’ı arayacak kafileye işaret. “Çeşitli ülkelerden çıkan alimler Hz. Mehdi (a.s)’ı ararlar” diyor hadiste, inşaAllah. “Sucularını gönderdiler. O da kovasını sarkıttı.” Kova çağı, Şubat, inşaAllah. “"Hey müjde, bu bir çocuk" dedi.” 19. ayet, 12. sure. “Hey müjde!” “Hz. Mehdi (a.s) ile müjdelenin” hadisinin bir yansıması ayette. “"Hey müjde, bu bir çocuk" dedi.” Hz. Mehdi (a.s)’a işaret, inşaAllah. Biz ikinci işari anlamında söylüyoruz ayeti. “Ve onu (kuyudan çıkarıp) 'ticaret konusu bir mal' olarak sakladılar. Oysa Allah yapmakta olduklarını bilendi. Onu ucuz bir fiyata, sayısı belli (birkaç) dirheme sattılar. Onu pek önemsemediler. 19 ve 20. ayetler. Hz. Mehdi (a.s)’ı da önemsemeyecekler, fark edemeyecekler başlangıcında; gençliğinde, çocukluğunda ve faaliyet çağlarında. Yani faaliyetinin gençlik yıllarında, faaliyetinin çocukluk yıllarında onu önemsemeyecekler ve tanıyamayacaklar. Hadislerde de açıkça var. “Onu satın alan bir Mısırlı (aziz,) karısına: "Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz" dedi. Böylelikle Biz, Yusuf'u yeryüzünde (Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik.” Çok güzel yorum yapıyor Hz. Yusuf (a.s). Yorumu yapan kim? Allah. Ne diyor Allah? “O güzel yorum yaptı” demiyor; “ona sözlerin yorumundan öğrettik” diyor. “Ben öğrettim” diyor Allah, “Ben söylettim” diyor. “Allah, emrinde galip olandır.” Bir şeye hüküm verdi mi yapar. “Ancak insanların çoğu bilmezler.” Hep böyledir; insanların çoğu akledemez, çoğu bilmez. Dünyadaki bozukluğun sebebi de o. 22. Ayet, 2-2; “Ergenlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik.” Hüküm, hüküm verme yetkisi, hakimlik. Hz. Mehdi (a.s)’ın vasfı ne? Hakimlik, hüküm verme yetkisi var. Hz. Mehdi (a.s)’a hüküm veriliyor, hükmetme yetkisi, hakimlik mevkisi. “Hüküm ve ilim.” Nasıl bir ilim? Vehbi bir ilim. “İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.” Demek güzel ahlaklıysa bir insan, Allah ona yardım ediyor. “Evinde kalmakta olduğu kadın,” hani kadınlarla beraber olunamıyordu, konuşulamıyordu, yüzüne bakılamıyordu? Peygamber bak, Peygamber bir kadınla aynı evde; yalnızlar, beraberler. evinde kalmakta olduğu kadın. Peygamber harama mı girdi burada? Yok, helal olduğu için kalıyor. “Kadın ondan murat almak istedi.” Cinsel ilişkiye girmek istiyor kadın. “Ve kapıları sımsıkı kapatarak:” yani başka bir kişinin içeriye girmesini istemiyor, sadece ikisinin baş başa kalmasını istiyor; “"İsteklerim senin içindir, gelsene" dedi.” Yani cinsel ilişkiye girmek istediğini açık açık söyleyerek onu cinsel ilişkiye davet ediyor. “Yusuf: "Allah’a sığınırım" dedi.” İffetli olduğu için kabul etmiyor, cinsel ilişkiyi kabul etmiyor ama aynı evde. Konuşuyor, sohbet ediyor, beraber yaşıyorlar fakat cinsel ilişkiye girmiyor. “Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.” Allah’tan korktuğu için, bunun bir zulüm olduğunu düşündüğü için gayri meşru cinsel ilişkiye girmiyor. “Helaliyle olsa girerim” diyor, anlamı bu. “Ama haram bir fiile girmem” diyor. Çünkü nikahlısı değil. Ama aynı evde yaşıyor, konuşuyor, sohbet ediyor; iç içeler. Müslüman’ın demek ki ölçüsü bu olacak; konuşabilir, sohbet edebilir ancak gayri meşru cinsel ilişkiye girmez, harama girmez. “Andolsun” diyor Cenabı Allah, “kadın onu arzulamıştı.” Çünkü Hz. Yusuf (a.s)’ı küçük yaşta alıyorlar, yetiştikten sonra, olgunluk çağında gösterişli oluyor. Serpildikten sonra kadın ondan artık etkilenmeye başlıyor, tahrik oluyor. Onu ele geçirmeye çalışıyor. Çocukken öyle bir şey yok. “Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı.” “Yusuf da onu arzuluyor” diyor Cenab-ı Allah. Yani onunla ilişkiye girmek arzuluyor, istiyor kadınla beraber olmayı arzuluyor, beğeniyor kadını. Ama harama girmiyor. “Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fahşayı geri çevirmek için (ona delil gönderdik).” Hüküm, Allah’ın hükmünü. Çünkü aksi fuhuş olur. Helal değil. Ama etkilenmiş kadından. “Etkilendi” diyor Cenab-ı Allah. Hoşuna gidiyor, beğeniyor, aynı yerdeler. “Çünkü o muhlis kullarımızdandı.” Halis, samimi, candan. “Bir kadınla konuşulmaz” diyenler, buradaki ayeti görecekler. Bu ayete göre, onların kafasına göre Hz. Yusuf (a.s) harama girmiş, halvet olmuş; onların kafasına göre. Allah harama girdi demiyor burada. Afif olduğunu söylüyor. “Suç işlemedi” diyor ama işte malum zihniyete göre de bu haram, Hz. Yusuf (a.s)’ın yaptığı. Yani alenen harama girdiği kanaatindeler. Çünkü kadınla yalnız, baş başa; konuşuyor, iç içe yaşıyor; arzulamış da ayrıca. O zaman onların kafasına göre halvet de var, göz zinası da var, çünkü görmeden arzulaması mevzu bahis değil, görüyor da zaten; konuşuyor ve görüyor. Konuşması da var, görmesi de var; bakıyor kadına. Bakmış, görmüş, beğenmiş, arzulamış ama cinsel ilişkiye girmemiş, girmiyor. Bazı arkadaşlara göre bu nedir? Halvet, haram. Allah da harama girmediğini söylüyor. Biz kime inanırız? Allah’a inanırız. Birkaç defa tekrarlamamın nedeni, Peygamberimiz (s.a.v)’in sünnetidir; yani mühim konuları üç defa Peygamberimiz (s.a.v) tekrarlıyor. “Kapıya doğru ikisi de koştular.” Hz. Yusuf (a.s) dünya tatlısı; o önde kaçıyor, koşuyor, kadın da peşinden kovalıyor. Onun tatlılığını artık düşünmek lazım. Can havliyle. Evin de büyük bir ev olduğu anlaşılıyor, küçük bir oda olmadığı anlaşılıyor. Çünkü koşması için hız alması gerekiyor. Yani öyle üç metre, dört metre bir ev değil; büyük bir ev olduğu anlaşılıyor. Ama kadın da yaman bir kadın, normalde onu yakalayamaması lazım. Çünkü Hz. Yusuf (a.s) genç, yetişkin bir delikanlı; çok atletik. Harikulade güzel bir insan. Can havliyle bütün hızıyla koştuğu halde kadın onu yakalıyor. Kadın da çok yaman, normalde yakalayamaması lazım. “Kadın gömleği arkadan çekip yırttı.” O şehvetin hırsıyla. Kadın hırsını da gösteriyor Cenab-ı Allah. O hırs ona muazzam bir güç vermiş oluyor, yani onu yakalayamaz normalde. Bir de gömleği yırtması çok acayip, o devrin kumaşları bayağı kuvvetli. Yani bir gömleği tutup yırtmak kolay iş değildir, çok çok zordur. Fakat Hz. Yusuf (a.s)’ın da çok kuvvetli olduğu anlaşılıyor. İkisi de çok kuvvetli gördüğüm kadarıyla. Çünkü o kaçmak istiyor, o da çekiyor, çektiğinde yırtık gömleğin parçası elinde kalıyor. Tam kapının yanında kadının efendisiyle karşılaşıyorlar. Allah kaderde öyle yarattığı için, özellikle Allah karşılaştırıyor. Kadının kocasıyla karşılaştılar, efendisiyle. “Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?"” Böyle küfür içerisindeki insanlar şehvetini elde edemediğinde çok azgınlaşır, çok çirkefleşir. Cinayete kadar da vardırabilirler; yani çok kahpe ve alçaktır küfür, çok şerefsizdir. Mesela geçenlerde bir ahlaksız, Müslüman bir genç kıza, başörtülü hanım bir kıza tecavüz edip şehit etmiş çocuğu. O işte şehvet anında aklının kapanmasından, yani şeytani bir deliliğe bürünüyor ve şeytani bir azgınlığa bürünüyor. Onun için şehvet bürüyen insanlarda eğer imansızsa, küfür ehlindense birçok vakada, çoğunda kahpe bir yırtıcılık, bir alçaklık ruhu, bir cinayete eğilim, bir kahpe karakter gelişir. “Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin,"” sen istiyorsun kötülüğü, yapan sensin, Hz. Yusuf (a.s) mı yapıyor? Adamı orada gaddarlığa ve zulme teşvik etmeye çalışıyor. “Zindana atılmaktan,” bak nasıl bir anda değişti, hani seviyordun? Küfür sevgisi işte bu tarzda oluyor. Birçoğu böyledir. Demek ki şehvet gözüyle bakmışsın; bir anda alçakça, kahpe bir ruha dönüşüyor üslup. “Veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?” Canını yaktırmak istiyor, işkence. “(Yusuf) Dedi ki: "Onun kendisi benden murad almak istedi."” Kendisiyle cinsel ilişkiye girmek istediğini söylüyor Hz. Yusuf (a.s). “Kadının yakınlarından bir şahit şahitlik etti.” Her yerde böyle bir derin devlet olur. Hak olarak bazen, hak olarak; devletin içinde böyle insanlar olur. “Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir. Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.” Ona bildirildiği anlaşılıyor, bu şahsa. Yani Hz. Hızır (a.s)’ın orada görevde olduğu anlaşılıyor. Orada herhangi bir insan gibi görünüp bilgi veriyor. Çünkü bu hüküm çok tehlikeli bir hüküm; rahatça önden de yırtabilir kadın, çeker yırtar gömleğini ve orada biter o. Ama onu kurtaracağını bilerek söylüyor bunu. Bilgisi olduğu anlaşılıyor Allahualem. “Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir."”Ama demek ki delalet içinde olan kadınlardaki, küfür içinde olan kadınlardaki bu tip karakter genel olarak toplumda biliniyor, Çünkü bilinen bir şey bu, adam şaşırmıyor. Diyor ki: “Doğrusu bu sizin düzeninizdendir.” Alışmış, makul; “zaten yapıyorsunuz bunu” diyor. “Düzeninizdendir” diyor, yani “düzen kurmayı biliyorsunuz” diyor. Yani samimiyetsiz üslubunu söylüyor. “"Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi.” Eğer Allah’tan korkmuyorsa, acımasızsa, ahlakı-kişiliği bozuksa kadın çok tehlikelidir. Erkek de çok tehlikelidir. Aynı şekilde, aynı ahlaktaki erkek de tehlikelidir; her türlü kahpeliği, her türlü çirkin şeyi yapabilir. Her vaka için demiyoruz ama büyük bir bölümü böyledir. “Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi. "Yusuf, sen bundan yüz çevir"” diyor, o evin sahibi olan şahıs. “Bununla konuşma” diyor, bağlantını kes. Bir çözümdür bu. Çünkü konuşmaya devam ederse yine olay çıkar, yine konu çıkar. Onun için görüşmemek çözüm. “Sen de günahın dolayısıyla bağışlanma dile.” Adam dindarmış, maşaAllah. “Sen de günahın dolayısıyla bağışlanma dile.” Günaha girmek istediği için, iftira attığı için, günahkar olduğuna kanaat getiriyor; yani “zina ettin” demiyor, iftira attığı için ve zinaya azmettiği için tevbe etmesini söylüyor. “Doğrusu sen günahkarlardan oldun. Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş."” Kadınların cinselliği, cinsel gücü, bu tip şeyler birçok kadını çok ilgilendirir; ta eski diğer zamanlardan beri. Onun dedikoduları olur; “Aslında güzel kadın değil, çok etkileyici ama işte şöyle böyle.” Ama dedikodunun konusu hep cinsellik üstünedir. Mesela şu anda da hep gazetelerde falan dikkat ederseniz birçok ünlü şahsiyetin hep cinselliğinin üstünedir hikayeler, konular. İnsanların birçoğu bu konuda eziktir. Problemlidir birçok insan. Onun için böyle güçlü insanları kıskanıyorlar veyahut cinsellikle ilgili hikayelere çok meraklı olurlar; onları öğrenmek isterler, duymak isterler. O devirde de bu var. Bak diyor ki; “Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş.” Cinsel ilişkiye girmek istiyormuş. Hiç üstlerine vazife değil normalde ama onu önemli bir konu olarak ele alıyorlar. “Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş.” Halbuki bu bir sevgi değil, şehvet, kaba şehvet. “Doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz.” Yani cinsi sapıklıkla itham ediyorlar. Hayır, doğru da ama onların üzerine vazife değil. Yani onları da çok ilgilendiren flaş bir konu olarak, sosyal açıdan sanki böyle sarsıcı bir konu gibi ele alıyorlar. Kadın da adamı etkilemeye çalışırken, “ailene kötülük isteyeni” diyor. Kurnazlığa bak. “Ailene” diyor, adama o yönden yaklaşıyor; aile, anne, baba, karısı, karısına göz koyan, çocuklarının annesi… Oradan onu tahrik etmeye, onu ona karşı kışkırtmaya çalışıyor. “(Kadın) Onların düzenlerini işitince,” dedikodu sistemi kadınlar arasında cahiliyede çok yaygındır. Cahiliye mantığında. Allah’tan korkmayanlarda bu yaygındır. Hepsinde olmasa da birçoğunda var. “(Kadın) Onların düzenlerini işitince,” bak dedikodu hemen oraya geliyor. Ondan ona, ondan ona, normalde haberin ona gelmemesi lazım, kendi aralarında konuşurlarsa gelmemesi lazım ama fısıltı gazetesi ona kadar hemen ulaşıyor. “…onlara (bir davetçi) yolladı.” Kadınlar genellikle bu konuları halletmek için birçok yerde mesela toplantı yaparlar, gün yaparlar, dedikodu meclisleri oluştururlar; orada onlara cevap verirler; rakipleri gelir, onlarla yüzleştirirler. İş-güç olmadığında, Allah vermesin, boş işlerle uğraşırlar. Oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. Ama kadınları tahrik etmeyi amaçlayan hazırlık yapmış. Bunu çok kapalı bir üslupla anlatıyor Cenab-ı Allah Kuran’da. Kadınların o seksüel dürtülerini, cinsel uzuvlarını tahrik edecek bir hazırlık yapıyor kadın. Yani onları da baştan çıkarıp, onları tahrik edip, ben haklıyım mantığına getirecek. Buradaki açıklamalar ona yönelik ama şu an ben onları detaylı olarak anlatmak istemiyorum. Sonra yeri gelince anlatırım. Hz. Yusuf’a da kadın, “"Çık, onlara (görün)" dedi.” Hz. Yusuf (a.s)’a emir veriyor ama Hz. Yusuf (a.s)’ın yapacağı bir şey yok. Mahkum orada, mecbur. “Çık” diyor, emir veriyor kadın ona. “"Çık, onlara (görün)" dedi.” Hz. Yusuf (a.s) gidip kendini kadınlara gösteriyor. Kadınlar onu görüyor, kadınlar ona bakıyor, Hz. Yusuf (a.s) da kadınlara bakıyor. Göz zinası mı yaptı Hz. Yusuf (a.s), haşa? Onların dediğine göre öyle oluyor. “Ne kadar kadın olursa olsun zaten halvet olur, bir erkek olması gerekir” diyorlar. O zaman halvet de olmuş oluyor, bir daha bir halvet olmuş oluyor. Göz zinası da olmuş oluyor onların kafasına göre, haşa. “Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce,” tabii güzelliğinden çok çekiciliğinden etkileniyorlar, “(insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler.” Yani eli ayağı boşalıyor kadınların, şehvetin etkisiyle, kontrolsüzler. Şehvette hakikaten kas kontrollü zayıflar; dikkat, irade ve konuşma kaybolur. O yüzden suç işleyenler de daha kolay suç işlerler, yani mantıklı olmazlar. “Ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir."” Kadınlarda yine de bir dindarlık var. “"Bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler.” “Bu kadar etkileyicilik hayret verici” diyorlar. Yani kadınların nefesi kesiliyor. Çünkü İlahi, Rahmani bir tecelli var üzerinde, muazzam bir tecelli var. Kadınlar ona bir mana veremiyorlar; yani bu elektrik, bu etkileme gücü nereden geliyor. Onu şimdiki tipler aura diye açıklıyorlar. Muazzam bir etkileme gücü var. Görür görmez kadınlar etkileniyorlar. “Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur."” “Siz beni kınıyordunuz, işte budur” diyor. “Andolsun onun nefsinden ben murat almak istedim” diyor kadın. Açıkça söylüyor kadın, cinsel ilişkiye girmek istediğini söylüyor. “O ise kendini korudu.” “O istemedi” diyor, “korudu” diyor. “Ve andolsun” diyor kadın, yemin ediyor, “eğer kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa,” cinsel ilişkiye girmesini emrettiğini söylüyor, “mutlaka zindana atılacak ve küçük düşürülenlerden olacak.” Zindanda küçük düşüleceğini söylüyor ayrıca. Kıyafetiyle, konduğu yeri itibariyle, yapılacak muamele itibariyle… Çok acımasız davranılacağı anlaşılıyor. Sırf zindan değil, küçük düşülenlerden olacak. “(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların,” “bunların” diyor, bir tek o değil, ekibin, “bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden,” şimdi tek kadınken, öbür kadınlar da istiyorlar Hz. Yusuf (a.s)’ı; hepsi istiyor, bütün kadınlar istiyor. “…bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir.” “Zindan daha sevimli zinadan” diyor. “Ben yapmam zina” diyor. İşte Müslüman’ın imanı, aklı böyle çok güçlü olur. Çelik gibi de iradesi olur, maşaAllah. “Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan,” kurduğu düzen demiyor, “durdukları düzen.” Düzenin çapı genişlemiş, diğer kadınlar da işin içine girdiği için. “Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara,” ona değil, onlara; bütün kadınlara, kalabalık bir kadın kitlesine; “onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum.” Yani “onlarla böyle bir ortam meydana gelirse, zorla ilişkiye girmeye kalkarlar; Allah esirgesin, ben de o belanın içine girebilirim. Zorla ilişkiye girerlerse, kendimi koruyamayabilirim ben. Dolayısıyla haram bir fiilin içine düşerim” diyor. Allah esirgesin. Allah’a sığınıyor. “Böylece Rabbi, duasını kabul etti.” Müslüman’ın iradesini görüyor musun? Köşk ev, muhteşem yiyecekler, muhteşem ortam, kadın da çok çekici ve cazibeli, diğer kadınlar da çekici ve güzeller; “ben hapishaneyi istiyorum” diyor. “Zindanı istiyorum” diyor. “Harama girmek istemiyorum Ya Rabbi” diyor. “Ve onların hileli düzenlerini,” düzen değil, hileli düzenlerini; hile yaparak, oyun oynayarak onu elde etmeye çalışıyorlar. “Hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı.” Cinsel ilişkiye girmek için hileli düzen kuruyorlar Hz. Yusuf (a.s)’a ama Cenab-ı Allah, “kendisinden uzaklaştırdım” diyor. “Çünkü O işitendir, bilendir.” Allah işitiyor ve “bilendir” diyor. “Sonra onlarda (Yusuf’un iffetine ilişkin) delilleri,” bir o değil delil, “deliller” diyor ayet, çok delil var. Mesela gömleğin yırtılması var, kendi samimi ifadesi var, kadının kendi şahadeti var, itiraf ediyor kadın. “Delilleri görmelerinin ardından,” mahkemede de birçok delil kullanılıyor, “mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü) ağır bastı.” O zamanlar hukuk diye bir şey yok, siyaset hukuka hakim olmuş, derin devlet yapılanması var. Dolayısıyla gerçek hukuk yok. İftirayla istediklerin de istedikleri kişiyi hapse atabiliyorlar. Oyun oynayabiliyorlar. Onu yaparken de herhangi bir vicdani rahatsızlık duymuyorlar. Delile de gerek duymuyorlar. Hapse koyuyorlar. Neye göre koyuyorsun? Cevap yok. Öyle gerekli deyip koyuyorlar hapse. “Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Biri: "Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm." dedi. Öbürü: "Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi" dedi. "Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz."” Şarap ve ekmek biliyorsunuz Hıristiyanlıkta kutsal olarak addedilir. Burada benim gördüğüm bazı şifreler var ama bunu anlatmak için şimdi biraz erken. “Dedi ki: "Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir."” Bir ilimle bu bilinebiliyor. Bir olay Cenab-ı Allah’ın bildirmesiyle, olmadan kısa bir süre önce şahadet alemine giriyor ve bilinebiliyor. Allah’ın bildirmesiyle, inşaAllah. “Bu Rabbimin bana öğrettiklerindendir.” Şimdi de bir denemeden bahsediyorduk geçenlerde, adam bir şey tasarlamadan önce beyninde, altı saniye önce kaslara emir gitmiş oluyor. Daha o düşünmeden. “Doğrusu ben Allah’ı iman etmeyen, ahireti tanımayanların taa kendileri olan bir toplumu terk ettim”. “Doğrusu ben, Allah’ı iman etmeyen,” Darwinistler, materyalistler ne yapıyorlar? Allah’a iman etmiyorlar. Ahireti de tanımıyorlar. “O topluluğun inancını, dinini ben terk ettim” diyor, “kabul etmiyorum” diyor. “Darwinist, materyalist sistemi kabul etmiyorum” diyor. “Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum.” Yani İsraili dinine uydum. “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamız bizim için olacak şey değildir. Bu, bize ve insanlara Allah’ın ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler.” Ben bu ayeti, 38. ayeti mahkemede delil olarak sunmuştum. Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanıyordum ben. “Türk kavmindenim, İslam milletindenim” dedim. “İslam milletindenim” demekle ümmetçilik propagandası yaptığım iddiasıyla 15 yıl mı ne, hapis cezasıyla önce hapishaneye, hapishaneden tımarhaneye, 19 ay bir gezintimiz olmuştu. Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin hakimine bu ayeti okumuştum. ‘Millet-i İbrahime’, “Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum.” Bu ayette millet olarak geçiyor. “Benim dinden kastim, milletten kastim aynıdır” dedim. Millet demek din anlamındadır. “Ben de burada İslam milletindenim derken, İslam dinindenim; o anlamda söyledim” dedim. Delili de bu ayet” dedim. Gittik gittik geldik, gittik gittik geldik mahkemeye. Çok fazla; her ay geliyorduk zincirlenmiş şekilde, sevk zincirleriyle geliyorduk. Benim avukatım her seferinde tahliye talebinde bulunuyordu. Her seferinde ret. En sonunda hakim çağırmış avukatı; “Oğlum, bu siyasi dava, onun için tahliye talebinde bulunma hiç boş yere. Bu, bu şekilde devam edecek” demiş. “Bizim uygun gördüğümüz bir zamana kadar” gibisinden. Hakikaten de bayağı devam etmişti, 19 ay kadar devam etmişti.