Onlar şöyle demişti: "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir." (Yusuf Suresi, 8)
Hz. Yusuf’un kardeşleri normalde mümin kimseler. Fakat Allah burada münafıklara gönderme yapmak için Kuran’da bu durumu açıklıyor. Münafıklara burada bir gönderme vardır. Mesela işari manada, Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as)’a bakan yönünü düşünürsek, adamlar Hz. Mehdi (as)’ı da, Hz. İsa (as)’ı da kıskanıyorlar. İkisinin de saltanatından ve gücünden rahatsızlar. Onun için geldi-geçti diyorlar, 1000 yıl sonra gelecek, 570 sene sonra gelecek diyorlar. Yani bir Müslüman hemen görmek ister. Sevdiği dostları olduğunda insan “seni 1000 yıl sonra göreyim” der mi? Hemen görmek için Allah’a yalvarır, dua eder, istek duyar. Osman Ünlü, Cübbeli filan cahilliğinden söylüyorlar. Ama diğerleri çok samimiyetsizler.
oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz:Müşrik ve münafıklar birbirleri ile çok irtibat halindedirler. Büyük bir çoğunluk oluşturuyorlar, o yüzden o güce güvenerek saldırganlıklarını oluşturuyorlar. Hz. Mehdi (as)’a karşı da münafıklar bir kalabalık meydana getireceklerdir. Hz. Mehdi (as)’ın faaliyetlerini, ittihad-ı İslam’ı durdurmak için yoğun faaliyet içinde olacaklardır.
Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir: Hz. Mehdi (as)’ı da şaşkınlıkla suçlayacaklardır. Hz. Mehdi (as) ‘a uyanları da şaşkınlıkla suçlayacaklardır.
"Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın. Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz." (Yusuf Suresi, 9)
Doğrudan cinayet planlıyorlar. Ama ikinci yolu nedir? Mesela bir hapishaneye koyarsın birisini, hapishanede cinayet işlemeye müsait insanların yanına koyduğunda, herhangi bir gerilimde, kavgada zaten alışmış adam öldürmeye, o kişiyi öldürebilir. Veya alırsın bir insanı, herhangi bir ülkede adam öldürmüş akıl hastalarının içine koyarsın, zaten alışmış adam öldürmeye, herhangi birşeyden kızar, kıskanır, öldürebilir. Bu dolaylı öldürme yöntemleridir. Ben yapmadım, o yaptı. Ne bilelim. Mesela E-5 karayoluna küçük bir çocuğu bıraksan, emekleyerek gidiyor. Çocuğun haberi olmaz, karşıdan karşıya geçer. Araba da görmez, çiğner geçer. Sorsan ne diyecektir, çocuğu temiz hava alsın diye bıraktım diyecektir. Halbuki amacı çocuğu öldürmek. Ama ben öyle yapmadım diyecektir. Vicdanından ve suçluluğundan sıyrılmak için de bir yöntemdir bu. Bunun aynı şekilde Hz. Mehdi (as)’a da yapılacağını anlıyoruz.
Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz: Bir de Müslümanlık iddia edecekler münafıklar. İyi bir Müslüman, mükemmel bir Müslüman olma iddiasında olacaklar. Hem cinayet eğilimli, hem ahlaksız, hem de mükemmel Müslüman olma iddiası içinde oluyor.
Akşam üstü babalarına ağlar vaziyette geldiler. (Yusuf Suresi, 16)
Münafıkların en belirgin özelliklerinden biri de bol bol sahte gözyaşı dökmeleridir. Gözyaşı onun için bir oyuncaktır. Korktum der ağlar, utandım der, namuslu görünmek için, yalan söylemek için, para almak için ağlar, muttaki görünmek için ağlar. Ağlamayı münafıklar ve müşrikler oyun olarak kullanırlar. Ama samimi olanları tenzih ederim tabii.
Dediler ki: "Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş. Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin." (Yusuf Suresi 17)
Demek ki Müşrikler ve münafıklar o kadar sakin görünen bir yapı içinde değiller. Burada Hz. Mehdi (as)’a karşı direk masonların veya ateist siyonistlerin birşey yapacağını düşünüyoruz ama asıl münafıkların geniş çaplı birşey yapacaklarını, Hz. Mehdi (as)’ı öldürme, durdurma amacında olduklarını görüyoruz.
Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler. "Hayır" dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır." (Yusuf Suresi, 18)
Demek ki Hz. Mehdi (as) devrinde sahte deliller üretilebilecek. Sahte hukuki deliller de oluşturulabilecek.
"Hayır" dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş: Müslümanların da bunlara karşı nezaketli şekilde eleştiri getireceğini anlıyoruz. Sakin bir üslupla bir eleştiri var.
Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır: Hz. Mehdi (as) da, talebeleri de sabırlı olacak. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın özellikleri olarak metanet, cesaret, sabır diyor.
Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır: Hz. Mehdi (as)’a karşı demek ki yalanlar düzülüp uydurulacak. Düzmece denir. İftira için buna ihtiyaç vardır.
Sayın Adnan Oktar'ın 18 Ocak 2010 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 10 Mart 2010 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 13 Ekim 2010 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 12 Aralık 2010 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Mesela 6. ayet; Şeytandan Allah’a sığınırım; “Böylece Rabbin seni seçkin kılacak.” Bir tane ebcedi var, 2018 tarihini veriyor, bir tane, 2018. Allah’ın Mehdi (a.s)’yi seçkin kılacağına işaret eder, inşaAllah. “Sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek.” Mehdi (a.s.) de demek ki güzel tefsir yapacak. Kuran’ı güzel yorumlayacak, hadisi güzel yorumlayacak, buna işaret var. “Daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” Hz. İbrahim (a.s.) ailesinin soyunun en son olarak nimetinin tamamlanması, ne oluyor? Dünya hakimiyeti. Hz. İbrahim (a.s.) soyunun anlı-şanlı sonucu. Resullulah (s.a.v.)’ın veladeti, Peygamber olması ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan Mehdi (a.s.)’nin çıkışı ile Kuran’ın bu ayeti tam tahakkuk etmiş oluyor. Bak, ne diyor ayette ; “Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” “İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” İşte bu nimetin tamamlanması oluyor. Ahir zamanın Ben-i İsrail’i Mehdi (a.s.) ve şakirtleridir. Ben-i İsrail hakiki halis Müslümanlara verilen isimdir ve Ahir zamanda Mehdi (a.s.) ve şakirtleri dünya hakimi olacaklardır, inşaAllah. “Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.” Bakın, “Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde,” Mehdi (a.s.) ve talebelerinde, “soranlar için ayetler (ibretler) vardır.” Ebcedi 2019 tarihini veriyor; bir tane ebcedi var, 2019 tarihini veriyor. “Onlar şöyle demişti: "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir.” İşte yobazların sıkıntısı bu olacak; kıskançlık ve hasetlik. Mehdi (a.s.)’ye karşı azgınlıkların kökeninde bunu göreceğiz. Kuran buna işaret ediyor. Bak, ne diyor o zaman, Mehdi (a.s.) karşıtı hareket ne diyor? “Onlar şöyle demişti: "Yusuf ve kardeşi,” yani Mehdi (a.s.) ve İsa (a.s.), “babamıza bizden daha sevgilidir.” Daha çok seviliyorlar. Ne olacak? Şeyhleri ikinci plana gidecek, hocaları ikinci planda kalacak. Bu ağırlarına gittiği için Mehdi (a.s.)’ye karşı tavır alacaklar. “Oysaki biz, birbirini pekiştiren (tutan) bir topluluğuz.” O zamanki yobazlar birbirlerini desteklediklerini söyleyecekler, “biz bir ittifak eden topluluğuz” diyecekler. “Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” Şimdi de bak, alimleri bunaklıkla, akılsızlıkla, aptallıkla (haşa) itham eden saygısız, terbiyesi bozuk adamlar türedi, değil mi? Şeyhini, mürşidini bu şekilde itham ediyor. Yani Cübbeli’ye de burada bir işaret var gibi görünüyor ama ben onu yine tenzih ediyorum. Cahilliğinden o söyledi. Cübbeli lafını sözünü bilmiyor, lafın nereye gideceğini bilmiyor, ağzına geleni konuşuyor. Şeyh Mahmut Efendi Hocamız hakkında da diyor ki; “on dakikada olsa konuşabiliyor ve şuuru açık” diyor. Şimdi bunu duyan insan ne anlar? İnsan mürşidi için böyle söz söyler mi? Bak, “on dakika konuşabiliyor” diyor. “Konuştuğunu duydum” diyor. Bu müthiş bir münasebetsizliktir. “Ve şuuru açık” diyor, aksini iddia eden mi var? Bu ciddi bir şaibe ve şüpheyi meydana getirmez mi? Mesela ben sana desem, “on dakika konuşabiliyor ve şuuru açık” desem, bu hakaretamiz bir sözdür, çok anormal bir söz. Böyle bir şeyi insan mürşidine söylemez. Lafını, sözünü bilmiyor, ne anlama geleceğini bilmiyor. Şeyh Nazım Hocamıza da gitti, “kutup” dedi; elini öptü, bu sefer de “aklını kaybetti” dedi, “aklını oynattı” dedi. Bak ne diyorlar; “Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir” diyor. Demek ki Ahir zamanda da mürşitlere böyle yakışıksız sözler edilecek. Buna işaret var. Bak, o zamanın yobazları ne diyor; “Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Yani dikkati çeken topluluk siz olun. Çünkü Mehdi (a.s.) varsa adamın hem mürşidi, hem topluluğu eski süksesini kaybetmiş olacak, onun görüşüne göre. Çünkü her Müslümanların bir kısmında bayağı bir enaniyet ve büyüklük hissi var. “Benim mürşidim en büyüktür, bizim topluluğumuz en büyüktür” diyor. Şimdi Mehdi (a.s.) çıkınca ne olacak? Mehdi (a.s.) ve talebeleri çıkınca onu en büyük olarak görecek, talebelerini en büyük görecek, kendisi ikinci planda olacak. Bunu kaldıramadığı için, bak ne diyor? “Onlar şöyle demişti: "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir."” Demek ki bundan kurtulmak için bunu söyleyecekler. Bediüzzaman’a da akıl hastası dediler biliyorsunuz o zamanlar, yani meczup dediler, akıl hastası dediler. Ahir zamanda demek ki ulemaya, alimlere bu tarz iftiralar atılacak, bu tip sözler söylenecek. Ve Mehdi (a.s.)’ ye ve talebelerine karşı bir hasetlik ve kıskançlıktan kaynaklanan topluluklar ve onların liderlerinden oluşan organize karşı koymalar olacak. Buna işaret ediyor Kuran. “Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Siz sadece dikkati çeken kişiler olun, siz en çok önde olan olun. Yani asrın en büyük alimi sen ol, en büyük müceddidi siz olun; en büyük önde gelen topluluğu, en seçkin topluluğu siz olun. Yani kurtuluşa ermiş topluluk siz olun. “Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz." Yani mükemmel, samimi bir topluluk olursunuz. Yani diyor mesela; “bu cemaat üstüne cemaat yok” diyor. “Kurtuluşa eren cemaat” diyor. “İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u."” Demek ki Mehdi (a.s)’yi de öldürmeye çalışacaklar. Bütün Peygamberleri şehit etmeye çalıştılar, Mehdi (a.s.)’yi de şehit etmeye çalışacakları anlaşılıyor Kuran’ın anlatımından. “Onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın.” Yani “öyle bir yere atın ki” diyor, “öldürülme ihtimalide olsun veyahut onu etkisiz hale getirecek bir sistem olsun.” Mesela bir insanı bir insan öldürmeye cesaret edemiyorsa, ne yapıyor bazen? Onu rahatça öldürebilecekleri bir yere bırakıyorlar, rahatça öldürülebilecek bir yere. Böylece eğer öldürülürse veyahut şehit edilirse diyecekler ki; “ben öyle bir şey kast etmedim. Ama o orada, o adamlar tarafından öldürülmüş yahut şehit edilmiş, benim bir bilgim yok” denilecek. Kuran böyle kalleşliklerin yapılacağına da işaret ediyor. “"Ey Babamız," dediler. "Sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz."” Demek ki Ahir zamanda üçkağıtçı, sahtekar hocalar çıkacak. Bak, burada mesela yalan söylüyorlar açıkça. Taktik yapacaklar, oyun oynayacaklar, kurtarıyoruz gibi gösterip alçakça tuzağa düşürmeye çalışacaklar. Kuran buna işaret ediyor. “Onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın. Elbette biz onu koruyup-gözetiriz.” Yani gören de çok dürüst, efendi, koruyucu zannediyor ama değil. Kalleş, öldürücü ve yıkıcı. Böyle insanların türeyeceğini işaret ediyor Kuran. “Dedi ki: "Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum."” Şimdi burada iki tane Peygamber zellesi var. Bir kere üzülme haramdır, Peygamber üzülmez, bu bir zelledir, Peygamber zellesidir. İkincisi; zaaf bildirilmez. Yani bir topluluğun, bir cemaatin veyahut bir şahsın zayıf yönünü bildirildiğinde adamlar gelir oradan vurmaya kalkarlar, bildirilmez. İki tane zelle var. “Onu kurdun yemesinden korkuyorum.” Bak, adamların aklına düşürmüş oluyor, fikir vermiş oluyor. “Dediler ki: "Andolsun, biz, birbirini kollayan bir topluluk iken, kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz."” Yani kendilerince taktik yapıyorlar. “Kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz.” Garanti veriyorlar, yani demek ki bir üçkağıtçının verdiği bir garantiye güvenmemek gerekiyor. Yani Mehdi (a.s.) devrinde de mesela Mehdi (a.s.) karşıtı hareketlerde de böyle sinsi oluşumlar olacaktır. Buna karşı Müslüman tetikte ve çok uyanık olacak. “"Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş. Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin."” Ahir zamanda işte Mehdi (a.s.) karşıtı hareketin ne kadar aptalca, ne kadar avanakça, sahtekarca yalanlar söyleyeceğini ve halkı aldatmak için böyle abudik-gubidik yapacağını, üç kağıtçılık yapacağına Kuran işaret etmiş oluyor. Ve buna karşı çok uyanık olacak Müslüman. Demek ki yalancılık yayılacak, üçkağıtçılık yayılacak. Bir kısım alimler, hocalar insanların gözünün içine baka baka, alenen ve açıkça yalan söyleyecekler. Çünkü bu çok acemice ve aptalca bir yalan görünüyor bu. Bak, “biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş.” Mesela bu hem cinayete teşebbüs var, hem zulüm var, hem yalan var. Müslüman bunu yapmaz. Fısk içindeler. İnşaAllah Allah affetmiştir sonra. “Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.” Demek ki Müslüman her lafa hemen inanmaz. Bak onlar da biliyorlar, onlar da kendi zaaflarını ortaya koyuyorlar. Bak, “doğruyu söyleyecek olsak bile sen bize inanacak değilsin.” Bunu söyledi mi bir insan tamamdır, değil mi? Allah onu uyarmış oluyor, Peygamberi. Yani yalan söyleyeceklerine dair bir alamet olmuş oluyor, onların verdiği zaaf da bu. “Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler.” Demek ki delalete düşen, böyle sahtekar insanlar, bu tip sahte deliller de oluşturabilecekler. Yani Mehdiyet’e karşı sahte deliller, oyunlar. Yani Mehdiyet’i çökertmek için hakikati bozabilecekler. Mesela hak olan delilleri yok edebilecekler. “"Hayır" dedi. "Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır."” Müslüman’ın özelliği zaten sabretmek. Sabır özelliklerinden bir tanesidir Müslüman’ın. Bak, “Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı,” düzüp uydurma, şimdi de bak, asrımızda münafıkların, yobazların, üçkağıtçı hocaların sürekli yalan uydurdukları, düzmecelerle ortaya çıktıklarını görüyoruz. Ayet ne diyor? “Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı,” uydurmacılık yayılacak demek ki, “karşı (Kendisi'nden) yardım istenecek olan Allah'tır."” “Allah’tan ben yardım isteyeceğim” diyor. “Bir yolcu-kafilesi geldi, sucularını (kuyuya su almak için) gönderdiler. O da kovasını sarkıttı.” Kova burcuna işaret. Ayrıca o sucularda da bir işaret var tabii. Kafilede de ayrı bir işaret var. “"Hey müjde...” Biz ne yapıyoruz? Mehdi (a.s.)’yi müjdeliyoruz. Bak, “Hey müjde... "Bu bir çocuk."” İşte bu Mehdi (a.s.)’nin müjdesi. “Hey müjde,” bak Mehdi (a.s.)’yi müjdelemenin önemi. Peygamberimiz (s.a.v.) ne diyor? “Mehdi (a.s.)’yle müjdelenin.” Biz ne yapıyoruz? Mehdi (a.s.)’yi müjdeliyoruz. Burada ne diyor? “Hey müjde... "Bu bir çocuk."” Yani Mehdi (a.s.)’nin müjdelenmesine açıkça işaret eden bir ayet. “Başlangıçta onu pek önemsemediler” diyor bak. “Onu ucuz bir fiyata, sayısı belli (birkaç) dirheme sattılar. Onu pek önemsemediler.” Mehdi (a.s.) de başlangıçta hiç önemsenmeyecek. “Kendi kendine konuşuyor işte, kendi kendine çıkıyor” falan, “Ehl-i Sünnet harici, din harici, İslam harici bir adam, dolayısıyla da hiç kale almaya gerek yok” diyecekler. Bu Mehdi (a.s.)’nin Allah tarafından perdelenmesidir. “Böylelikle Biz, Yusuf'u yeryüzünde (Mısır'da) yerleşik kıldık.” Mehdi (a.s.) ne yapacak? Yeryüzünde hakim olacak. “Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik.” Mehdi (a.s.) ne yapacak? Çok güzel bir yorum kabiliyetine sahip olacak. Yani ayetleri ve hadisleri çok güzel yorumlayacak. Ona işaret ediyor. “Allah, emrinde galib olandır.” 2014, ayet. Bak, bu cümle; “Allah, emrinde galib olandır.” Allah galiptir, Allah galip olacak, Allah taraftarları, Allah hizbi galip olacak. 2014 tarihini veriyor. “Ancak insanların çoğu bilmezler” diyor. Ahir zamanda da şimdi Mehdi (a.s.)’nin dünyaya hakim olacağını çok az insan biliyor. İki, iki, yirmi iki. “Erginlik çağına erişince,” mesela bak ayeti çok manidar, yirmi iki; iki, iki. “Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.” Ledün ilmi ve vehbi ilim. Demek ki Mehdi (a.s.)’nin şahsi kabiliyeti, şahsi aklı değil. Nasıl? Doğrudan Allah’ın ilkasıyla, an an Allah’ın akıl vermesi ile Mehdiyet mevzu bahis oluyor. Yoksa Mehdi (a.s.) zaten akıllı insandır, kendi telif eder diye bir konu yok. Her şeyini konuşturan Allah’tır Mehdi (a.s.)’nin. Her hareketini meydana getiren Allah’tır. Evet, burada çok fazla delil var.
Sayın Adnan Oktar'ın 6 Nisan 2011 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
Sayın Adnan Oktar'ın 10 Ekim 2011 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR'IN A9 TV'DEKİ CANLI SOHBETİ (29 ARALIK 2011; 11.00)
ADNAN OKTAR: “Onlar şöyle demişti: ‘Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir’”. Yobazların Hz. Mehdi (a.s)’a karşı olma sebebi nedir? Kıskançlık. Buradaki olay ne? Kıskançlık. Ne diyorlar? “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir.” ‘Babamız daha çok seviyor’ diyorlar. Sevgi üzerine olan kıskançlıklar çok tehlikelidir. Birçoğunda cinayetler meydana gelir, savaşlar meydana gelir, bayağı belalar çıkar. Gazetedeki haberlere dikkat edin; hep sevgi kökenlidir, sevgi iddiasıyladır. Halbuki sevgi değil o, hasetliktir.
“‘Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz.” Yobaz takımının nasıl birbirine destek olacağına Kuran dikkat çekmiş oluyor. O devirde sapkın tavırları, ama sonra düzelir, o ayrı mesele. Ama oradaki yobaz ruhuna da Kuran işaret etmiş oluyor.
“Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” Yobazın gözü döndüğünde Peygamber tanımayacağına da Kuran işaret ediyor. Mesela Peygamber babaları; fakat yobaz ruhunda, ne diyor? “Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” Mesela bugün de Peygamberimiz (s.a.v.) olsa yobazlar ona karşı tavır alırlar. Onun kadınlara karşı ilgisi, kadınlara karşı sevgisi yobazları delirtir. Çok kadınla evlenmiş olması, kadınların ona ilgisi, oradaki Kuran hükümleri onların Peygamber (s.a.v.)’e karşı olmasına sebep olacaktı eğer öyle olmuş olsaydı, Allah öyle bir güç vermiş olsaydı. Peygamberimiz (s.a.v.) ahir zamanda gelmiş olsaydı yobazlar en ziyade -Allah muhafaza- Peygamberimiz (s.a.v.)’e karşı tavır alırlardı.
Sayın Adnan Oktar'ın 23 Mart 2012 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Hz. Yusuf (as)’ın babası İsrail diyor ki: “Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar.” Birçok şeyi birçok insana anlatmak doğru değildir. Sapıtır, baş belası olur. Ketumiyet önemlidir, yani gereksiz ketumiyet değil ama her insana uygun bilgiyi vermek lazım. Cahile taş atma, üzerine sıçrar derler. Herkese laf söylenmez. Mesela tahmin etmediğin yerde Müslümanların aleyhine kullanabilir. Mesela her an münafıklığa dönebilir, itlik yapabilir inşaAllah. “yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.” Şeytanla işbirliği yapar. Tuzak kurarlarken onlar kendi aklıyla yapmıyor. Şeytan ona akıl veriyor. O yüzden sapıtır, adilik yapar.
“Böylece Rabbin seni seçkin kılacak” demek ki daha çocukken Hz. Yusuf (as)’ın görevi belli. Yani çalışmayla, gayretle değil. Hz. Yusuf doğması gerekiyor. Hz. Yusuf olarak doğduğu için öyle başarılı oluyor. Hz. Mehdi (as) da Mehdi olarak doğduğu için başarılı oluyor. Yoksa uğraşmakla Mehdi olunmaz. “sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek” Ne kadar güzel tefsir ediyor, diyor. Allah tefsir eder, senin ağzın vesile olur. “daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin” İsrail ailesinin “üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” Neyle? Hz. Mehdi (as) ile. Asrın Beni İsrail’i Hz. Mehdi (as) ve talebeleridir. “Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Şeytandan Allah’a sığınırım. “Andolsun” diyor Cenab-ı Allah, “Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.” Yani “hikaye olarak anlatmıyorum” diyor Allah. İbret alıp hayata geçirmeniz, pratikte o bilgiden istifade etmeniz için söylüyorum, diyor Cenab-ı Allah.
“Onlar şöyle demişti: "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir”. Ne diyorlar münafık takımı? “Şeyh Nazım Hocamız Adnan Hocamız’ı nasıl bu kadar sever? Bizden daha çok seviyor” diyorlar. “Bizden daha çok güveniyor.” Ağırına gidiyor. Asrımıza yönelik uygulamalarından bir tanesi. “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz.” Yobazlara göre o öyle. “Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” Şeyh Nazım Hocamız’a da böyle haşa şaşkınlık, akıl zayıflığı iddiasında bulunan bazı tipler çıkıyor ya. Halbuki asıl şaşkın kendileri.
“Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Şeyh Nazım Hocamız’ın sevgisini kıskandıkları için öldüresiye bir nefret duyuyor münafıklar. “Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz.” Samimi bir topluluk olursunuz, diyor.
“onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın.” İyi niyetli gibi de davranır yobazlar. Bak “gönlünce gezsin, oynasın.” Böyle tatlı dilli gibi göstermeye kalkarlar kendilerini yobazlar. Halbuki çok pislik tiplerdir. “Elbette biz onu koruyup-gözetiriz.” Halbuki yobaza hiçbir şekilde güvenilmez. “Dedi ki: "Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum."” Bak “siz ondan habersiz iken”, yine de hüsn-ü zan ediyor onlar. Halbuki mutlaka haberleri olur, inşaAllah. “kurdun yemesinden korkuyorum.” onların aklına o fikri düşürmüş oluyor, o zaafı düşürmüş oluyor. Müslüman’ın zaafını göstermemesi gerektiğini defalarca söylemiştim.
Sayın Adnan Oktar'ın 29 Aralık 2011 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla. Elif, Lam, Ra. Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.” Yusuf Suresi. Cenab-ı Allah, sık sık Kuran’ın apaçık olduğunu söyler ki müşrikler sapkın yollara gitmesin, kendi kendilerine uydurmalar, hurafeler çıkarmasın diye Allah sık sık Kuran’ın açık olduğunu beyan edip onların o yolunu kapatıyor.
“Gerçekten Biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.” Yani ‘kafanızı kullanırsınız, hikmetlerini düşünürsünüz, detayları görürsünüz diye Arapça bir Kuran olarak indirdik’ diyor Cenab-ı Allah. Ama düşünmezsen bulamazsın, anlayamazsın. “Akıl erdirirsiniz diye” diyor bak, “akıl”. Demek ki herkes tek tek düşünmek durumunda Kuran’ı. ‘Beni ilgilendirmez, ben hazır alırım’ gibi bir şey yok; mutlaka inceleyecek.
“Biz bu Kur'an'ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber olarak sana aktarıyoruz”. Herhangi bir kıssa değil bak; “en güzel kıssaları” diyor Cenab-ı Allah, “gerçek bir haber olarak aktarıyoruz”. Mesela birçok yerde aktarmalar vardır ama çoğu hurafedir, doğru değildir. Ama ne diyor Allah? “Gerçek bir haber olarak”. Mesela biz gazetelerde bir haber okuyoruz; gerçek mi değil mi şüphe edebiliyoruz. Ama Kuran için ne diyor Cenab-ı Allah? “Gerçek bir haber” diyor. Kusursuz düzgünlükte mutlaka düzgün o haber. Verilen haberde en ufak bir hata yok, tam doğru.
“Sana aktarıyoruz, oysa sen, daha önce, bundan haberi olmayanlardandın.” Yani; ‘bu, gayb bilgisi. Bilmiyordun sen’ diyor. Bilinen bir konu da değil, yani ‘özel bir bilgi’ diyor Allah.
“Hani Yusuf babasına: ‘Babacığım’”. Bak, hitap şeklini de öğretiyor Allah; “babacığım”. Babasına insan hitap ederken nasıl diyecek? ‘Babacığım’ diye hitap edecek.
“Gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldız, Güneş'i ve Ay'ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm’”. On bir yıldız, Güneş’i de eklersek on iki. Avrupa Birliği’nin bayrağında kaç yıldız var? On iki. İslam ülkelerinin bayraklarında hep yıldız vardır, Güneş vardır, Ay vardır. Bu nedir? Dünya hakimiyeti. Bakın haritaya, hepsinde göreceksiniz; ya yıldız vardır, ya Güneş veyahut Ay. Mesela Türk bayrağında hem ay hem yıldız var. İslam ülkelerinin çoğunda ay ve yıldız, birçoğunda Güneş vardır. Hem dünya hakimiyetine bakıyor buradaki ifade, hem de Avrupa Birliği’nin de Mehdiyet’in emrine gireceğini buradan anlıyoruz, işaret ediyor Kuran.
“(Babası) Demişti ki: ‘Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma’”. Bir şey gerçek de olsa eğer kıskanacaklarsa, haset edeceklerse onun gizli tutulmasında fayda vardır. Yani ulu orta söylenmez. “Yoksa sana bir tuzak kurarlar.” Başkasını kıskandıracak, haset ettirecek şeyin gizli tutulması daha iyi olur. Çok yakını dahi olsa eğer haset edeceklerse söylememekte fayda var. “Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.’” ‘Çok rahat şeytan kışkırtabilir’ diyor, ‘o adamın aklına gelmese bile şeytan kışkırtabilir’ diyor Cenab-ı Allah.
“Böylece Rabbin seni seçkin kılacak,” Peygamber olduğu için vahiy bilgisiyle bildiriyor. Bu bilinecek bir şey değil; özel vahiy bilgisi gerektirir. ‘Seni seçkin kılacak, seni Mehdi kılacak’ diyor. “Sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek”. Yani; ‘çok güzel Allah’ın hükümlerini anlatmayı sana öğretecek. Çok güzel hitabetin olacak, güzel belagatli, isabetli, doyurucu konuşma gücün olacak’ diyor Allah.
“Ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” Hz. Yakup (a.s.) ailesinin nimetinin tamamlanması nedir? Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle İslam’ın dünyaya hakimiyetidir, son. Çünkü Hz. Mehdi (a.s) da Hz. Yakup (a.s.) ailesinden, Ben-i İsrail soyundandır, Hz. Davut (a.s.) soyundandır. Onun için “İsrailî görünümündedir” diyor Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi (a.s.)’ı tarif ederken. 10’un üstünde hadis var; “cismi İsrailî” diyor, yani görünüşü Ben-i İsrail görünümündedir.
“Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Andolsun,” diyor Cenab-ı Allah, “Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler vardır.” Yani ibretler, ahir zamana işaretler, o devirde yahut hangi devirde olursa olsun insanlara manevi işaretler vardır.
“Onlar şöyle demişti: ‘Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir’”. Yobazların Hz. Mehdi (a.s)’a karşı olma sebebi nedir? Kıskançlık. Buradaki olay ne? Kıskançlık. Ne diyorlar? “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir.” ‘Babamız daha çok seviyor’ diyorlar. Sevgi üzerine olan kıskançlıklar çok tehlikelidir. Bunlarda birçoğunda cinayetler meydana gelir, savaşlar meydana gelir, bayağı belalar çıkar. Gazetedeki haberlere dikkat edin; hep sevgi kökenlidir, sevgi iddiasıyladır. Halbuki sevgi değil o, hasetliktir.
“‘Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz.” Yobaz takımının nasıl birbirine destek olacağına Kuran dikkat çekmiş oluyor. O devirde sapkın tavırları, ama sonra düzelir, o ayrı mesele. Ama oradaki yobaz ruhuna da Kuran işaret etmiş oluyor.
“Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” Yobazın gözü döndüğünde Peygamber tanımayacağına da Kuran işaret ediyor. Mesela Peygamber babaları; fakat yobaz ruhunda, ne diyor? “Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” Mesela bugün de Peygamberimiz (s.a.v.) olsa yobazlar ona karşı tavır alırlar. Onun kadınlara karşı ilgisi, kadınlara karşı sevgisi yobazları delirtir. Çok kadınla evlenmiş olması, kadınların ona ilgisi, oradaki Kuran hükümleri onların Peygamber (s.a.v.)’e karşı olmasına sebep olacaktı eğer öyle olmuş olsaydı, Allah öyle bir güç vermiş olsaydı. Peygamberimiz (s.a.v.) ahir zamanda gelmiş olsaydı yobazlar en ziyade -Allah muhafaza- Peygamberimiz (s.a.v.)’e karşı tavır alırlardı.
Bakın, yobazların kan dökücülüğüne Allah dikkat çekiyor; “öldürün Yusuf'u”. Yobazların ilk aklına gelen, azgın ruhlarının tecellisi olarak öldürme ruhu vardır yobazlarda. “Öldürün Yusuf’u”; kancı olmaları. “Veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Bir şekilde etkisiz hale getirmek; hapse attırtmak, ezmek; yobazların kafası. Bak; “babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Yani onun Hz. Mehdi (a.s.) olmadığı anlaşılsın, onun değerli bir insan olmadığı imajı verilsin; siz öne çıkın, siz daha dikkati çekin; buradaki amaç bu, güya. “Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz.” ‘Samimi bir topluluk olursunuz’ diyor, ‘samimi bir topluluk olursunuz’. Halbuki samimiyetle uzaktan yakından alakaları yok, ama samimiyeti kullanıyorlar.
“İçlerinden bir sözcü dedi ki: ‘Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u, onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın.’” Kuran’da bu tarz ifadeler genellikle hep Hz. Hızır (a.s)’a aittir. Yani bu şekilde bileceksiniz. Mesela; “içlerinden bir sözcü”. Kehf Suresi’nde de vardır; “içlerinden bir sözcü”. Yaşlı bir insan görünümünde mi olur, sokaktan geçen bir adam şeklinde mi olur; ama ‘bir sözcü’. “İçlerinden bir sözcü dedi ki: ‘Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u”. Bak engelliyor, ikna ediyor; “öldürmeyin Yusuf’u”. Onların o yobaz kafasına bir engel meydana getiriyor. “Onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın.” Sadece ‘öldürmeyin’ dese inanmazlar. Onlara başka bir çözüm veriyor ama o çözümün içinde hem Hz. Yusuf (a.s)’ın kurutuluşu var, hem Hz. Yusuf (a.s)’ın lider olma planı var. Yani o “kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın” demesi; zaten ne olacağını biliyor. Çocuk kuyunun dibinde ölebilir, ama o biliyor. Yani mutlaka o kuyudan çıkacağı kanaatinde.
“‘Ey Babamız,’ dediler, ‘sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun?’” Yobazlarda densizlik vardır, münasebetsizdirler. Üsluba bakın; “‘ey babamız’ dediler, ‘sana ne oluyor’”. Peygamber olan bir insana hitaplarına bakın! “Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun?” Demek ki yobaza bir şey emanet edilmez, yobaz tehlikelidir, güvenilmez bir insandır. “Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz.” Demek ki yobaz bol bol yalan söyler ve çok hayâsızca, diri diri insanın yüzüne bakarak yalan söyler ki meşhur bir yobazın ne kadar yalancı, ne kadar haysiyetsizce insanların yüzüne baka baka nasıl yalan söylediğini herkes gördü, değil mi? Evet.
“Sen onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın.” Yobazlar zaman zaman da böyle gönül alıcı konuşma yapabiliyor demek ki. Bak; “Gönlünce gezsin, oynasın. Elbette biz onu koruyup-gözetiriz.” Yalan söylerken, oyun oynarken demek ki böyle insanların hoşuna gidebilecek ifadeler de kullanabiliyor yobazlar.
“Dedi ki: ‘Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.’” Şimdi burada tabii peygamber zellesi var. “Onu götürmeniz gerçekten beni üzer.” Bir kere mümin üzülmez, her şeyde hayır görür. Bu bir peygamber zellesidir. “Siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.’” Bu da bir zelledir. Çünkü zaafı bildirmiş oluyor. Orada onlara farkında olmadan nasıl oyun oynamaları gerektiğine dair bir fikir vermiş oluyor. Çünkü onların kafası çalışmıyor, bulamaz onlar. Ama o onlara böyle bir ihtimali söylemekle imkan tanımış oluyor. Onun için zaaf hiçbir şekilde söylenmez. Mesela bir şeyden korkuyorsa insan söylememesi lazım, bir yönü zayıfsa onu hissettirmemesi lazım; düşmanları onu kullanır. Mesela parası yoksa, “param yok” der de güçsüz konuma düşecekse “param yok” demesi doğru olmaz. Tam aksine.
“Dediler ki: ‘Andolsun,’”. Münafıkların en çok kullandığı şey yemin etmek. Yeminle başlıyorlar; “vallahi, billahi, tallahi” diye yemin eder münafık, sıkıştığında. Bak; “andolsun” diyor, Allah’a yemin ediyorlar, “andolsun” diyor. “Biz, birbirini kollayan bir topluluk iken”. Hakikaten yobazlar kendi grupları içerisinde birbirlerini kollarlar. “Kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz.” ‘Böyle bir şeyde zaten biz kaybederiz, biz acze düşmüş konumunda oluruz; böyle bir şey olmaz’ diyorlar.
“Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman”. Bak o kişinin sözünü dinliyorlar, görüyor musunuz? Normalde öldürmeyi istedikleri halde o diyor ki “kuyunun dibine bırakın”, ona hemen ikna oluyorlar. O, Hz. Hızır (a.s), Allahualem.
“Derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman”. Tabii havadan atma şeklinde değil de iple bırakıyorlar, kovayla bırakıyorlar. “Biz ona (şöyle) vahyettik”. Peygamber olduğu için Allah ona vahyediyor. “Andolsun” Cenab-ı Allah yemin ediyor, “sen onlara kendileri, farkında değilken ne yaptıklarını haber vereceksin.” Bak; “kendileri farkında değilken”, mesela Mehdiyet’in farkında değil yobazlar. Demek ki Hz. Mehdi (a.s) yobazlara yaptıklarını haber verecek, yaptıkları anormallikleri onlara aktaracak, anlatacak yani bozukluklarını, çirkinliklerini aktaracak. Çünkü Kuran ne diyor? “İbret var” diyor. Ahir zamanda ibret nedir, Mehdiyet devrinde olduğumuza göre? Bu, ibrettir.
“Akşamüstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.” Oyun oynanacağı vakit, bir komplo yapılacağı vakit genellikle akşamüstü kullanılır. Çünkü bütün görevliler çekilmiş olur, bütün insanlar geri çekilmiş olur, artık muhabere, bağlantı yolları kapanmış olur; o şahsın kendini kurtarması daha da güçleşir. Gündüz olsa daha kolay olur. Ama akşam vurduklarında birçok yardım kanalı ve ulaşım kitleneceği için o kişi mağdur olacağını düşünerek akşamı seçer pusu kuranlar. “Gecenin şerrinden” diye zaten Kuran’da dikkat çeker Cenab-ı Allah. “Akşamüstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.” Münafıkların yöntemi neymiş? Ağlamak. Ağlayınca masum görünüyor. Mesela çıkar televizyona, köpek gibi inleyerek ağlar, ahlaksızlık yaptığı halde, itlik yaptığı halde. Adam da diyor ki; “adam ağlıyor, demek ki samimi yahu” diyor, “demek ki dürüst” diyor. Halbuki üçkağıtçılığından ağlıyor, sahtekarlığından ağlıyor ama inanıyor ağlamaya. Birçok kişi de biliyorsunuz çıkar televizyonda -samimi olanları tenzih ediyorum- zırıl zırıl ağlayarak rezalet çıkartır ve böylece de istediğini elde etmiş olur, kamuoyunda da dikkat çekmiş olur.
“Dediler ki: ‘Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik,”. Bak; “gerçek şu ki”. Yalancının ana özelliğidir. “Desem de inanmazsın” diye başlarlar ya, “gerçek şu ki” diyorlar. “Biz gittik, yarışıyorduk.” Yobazın nasıl yalan söyleme özelliği olduğuna, nasıl organize yalan söylediğine Allah dikkat çekiyor, nasıl dillerinin yalana alışık olduğuna. Yobazlarda bu ünlüdür. Anında fablasyon üretir, anında hikaye üretir. “Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık.” Bak hikayede ona da bir kılıf uyduruyor. “Fakat onu kurt yemiş.” Ne demişti peygamber Hz. Yakup (a.s)? “Kurt yemesinden korkuyorum” demişti. Onlar ne diyor? “Kurt yemiş.” Onlara fikir vermiş oluyor, yani onların yapacağı komploda onlara fikir vermiş oluyor, istemeden de olsa fikir vermiş oluyor. Bir zaaf, zaafını bildirmiş. Onlar da zaafını ona karşı kullanıyorlar, “kurt yemiş” diyorlar. Çünkü dese ki; “nereden çıkarttınız kurdu?” “Sen demedin mi? 'Kurt yemesin, tehlikeli' demiştin” diyecekler, “ihtimal verdiğine göre, işte ihtimal verdiğin şey oldu” diyecekler.
“Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.” Yobazların yalan söylerken kullandığı yöntemlerden bir tanesi. Yalan söylediği için vicdanı baskı yapıyor. Ne diyor? “Doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.” Onu suçluyor bu sefer. Yani doğru adama inanmama suçu oluşturmuş oluyorlar. Yobazların bir tekniğidir.
“Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler.” Bak yobazların aptallığı bu yine, aptalca yöntemleri. “'Hayır' dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır.” Yani gömleğin şeklinden, o yaptıkları sahte oyundan anlıyor babası, bir oyun olduğunu. Ama bak burada çok güzel bir şey söylüyor; “bundan sonra” diyor, “(bana düşen) güzel bir sabırdır.” Müslüman sabırlı olacak. “Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı”. Bak orada tam anlamıyla teşhis etmiş. Bak “düzüp-uydurduklarınıza karşı”; ‘hepsi yalan’ diyor. “Düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır.” ‘Ben, Allah'tan yardım istiyorum’ diyor.
“Bir yolcu-kafilesi geldi”. Bu kafile, özel gelen bir kafile, yani herhangi bir kafile değildir. Bunlar önceden Allah'ın yarattığı bir kafile. Rasgele kafile gelmiyor. Hz. Yusuf (a.s)’ı oradan çıkaracak kafile özeldir. “Sucularını (kuyuya su almak için) gönderdiler. O da” bakın Kuran bir detay veriyor “kovasını sarkıttı.” Kova. Kuran bu detayı vermeyebilir. “İpi sarkıttılar” der, “kabı sarkıttılar” diyebilir veyahut “bir şekilde kuyunun içinden aldılar” der herhangi bir şekilde. Ama detaya giriyor bak; “kovasını sarkıttı” diyor. Çünkü Hz. Mehdi (a.s) kova çağında geliyor. Kova çağına özel dikkat çekilmiş. İncil'de de su testisine dikkat çekilir, su kabına. Aynısıdır, aynı şekil. O da kova çağına işaret ediyor.
“O da kovasını sarkıttı. 'Hey müjde... Bu bir çocuk.' dedi.” Hz. Mehdi (a.s)'a işaret ediyor. “Ve onu (kuyudan çıkarıp) 'ticaret konusu bir mal' olarak sakladılar.” Hz. Mehdi (a.s)'ın belli bir süre saklanması mevzu bahis biliyorsunuz, hadislerde de var. Bak “sakladılar” diyor; ona işaret. “Oysa Allah, yapmakta olduklarını bilendi.” ‘Zaten ben yaratıyorum’ diyor Cenab-ı Allah. Onlar, kendileri yaptıklarını zannediyorlar ama kaderde yaratan Allah. “Onu ucuz bir fiyata, sayısı belli (birkaç) dirheme sattılar. Onu pek önemsemediler.” Hz. Mehdi (a.s)'ı da önemsemeyecekler insanlar, önemsiz görecekler, değersiz göreceklerdir başlangıçta.
“Onu satın alan bir Mısırlı (aziz,) karısına: 'Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz' dedi.” Bak Allah ona hissettiriyor. “Onun yerini üstün tut”. Allah, korunması için ona karşı kalbine bir sevgi veriyor bak. Hz. Musa (a.s)'da da vardır bu. Burada Mısırlı Aziz'e de Allah kalbine bir sevgi veriyor Hz. Yusuf (a.s)'a karşı. “Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur”. Ona değil, bütün Mısır'a yararı dokundu; Allah dedirtiyor. “Ya da onu evlat ediniriz”. Evlat edinmek de istiyor, o kadar çok sevmiş.
“Böylelikle biz, Yusuf'u yeryüzünde yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan öğrettik.” Çok güzel tefsir etme, çok güzel teşhis koyma kabiliyeti var, çok zeki Hz. Yusuf (a.s). “Allah, emrinde galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler” diyor. ‘Allah ne derse o olur’ diyor. “Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik.” Hükmetmeyi ve bir de ilim veriyor, Allah onu müthiş kültürlü yetiştiriyor. O Mısırlı Aziz'in yanında Allah vesile ediyor. Mesela Hz. Musa (a.s) da, Firavun'un sarayında müthiş genel kültür almıştır. O da Mısırlı Aziz'in yanında müthiş bir ilim ve kültür imkanına kavuşuyor; hem Rahmani ilim, hem de her türlü genel kültür.
“İşte biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi”. Şimdi yobazlara bir söylesen, desen ki; “Hz. Yusuf (a.s) kadının evinde kalıyormuş”, Hz. Yusuf (a.s)'ı taşa tutmaya kalkar o yobazlar, öldürmeye kalkarlar; “sen, kadının evinde nasıl kalıyorsun” diye. Bir yobaz için kabul edilebilecek şey mi bu? Olacak şey değil. O devirde yobazların Hz. Yusuf (a.s)'la karşılaştığını düşünün, kadının evinde kalıyor; ne yapmazlar? Hangi yobaz kabul eder bunu, kadının evinde kalmasını? Kabul etmezler, değil mi? Yıllarca kalıyor kadının yanında, baş başa kalıyorlar, tek başına kalıyorlar odada. “Ondan murad almak istedi”. Ama bak; “ergenlik çağına erişince” diyor Kuran, dikkatini çekiyor mu? İki İki, yirmi iki. O ayrı, şimdi onu açmayayım fazla. Yirmi üç, bak; “evinde kalmakta olduğu kadın”. Hz. Yusuf (a.s) bir kadının evinde kalıyor, tek başına kadınla beraber kalıyor. Yobazlara göre harama girmiş durumda Hz. Yusuf (a.s), değil mi? Hem de bayağı bir harama girmiş durumda, haşa. “Ondan murad almak istedi”. Yani sevişmek istiyor kadın. “Bunu nasıl söylersin?” diyor, “çoluk çocuk biz beraber seyrediyoruz” diyor. Peki, Allah söylüyor, nasıl söylemeyeyim? “Söylenir mi?” diyor, “anlatmaman lazım” diyor. Kuran ayetini okumayacakmışız, çoluk çocuk beraber seyrediyorlar diye. “Ve kapıları sımsıkı kapatarak” bak, “kapıları sımsıkı kapatarak”. Yani kilitliyor kadın kapıları, Hz. Yusuf'un (a.s) kaçmasını engellemek için. Demek ki erkek çekici oluyor muymuş? Oluyormuş. Sırf kadın çekici olmaz, erkek de çekici olur. Bak, kadın onu arzuluyor. “Kapıları sımsıkı kapatarak: 'İsteklerim senin içindir, gelsene' dedi” diyor. Demek ki uzakta, “gel” diyor, çağırıyor yanına. Yani cinsel ilişkiye girmek istiyor. Çünkü zaten yan yanalar, kadınla bir hukukları var, konuşuyorlar, kadın onu beğeniyor, seviyor, sohbetleri oluyor; sadece cinsel ilişkiye girmiyor Hz. Yusuf (a.s). Ama kadın açıkça söylüyor bak; “isteklerim senin içindir” diyor. Açıkça beyan ediyor, cinsel ilişki istediğini söylüyor. “Gelsene” diyor, yani cinsel ilişkiye davet ediyor. “(Yusuf) Dedi ki: ‘Allah'a sığınırım.’” Müslüman olduğu için. Neyle engelleniyor? Jandarmayla mı? Arasına set çekilerek mi? Kadının başına çarşaf çekilerek de değil, değil mi? Neyle? İmanıyla. Aklı, vicdanı, imanıyla kendini durduruyor. Demek ki ölçü neymiş? İman, Allah'tan korkmakmış. Zinayı ne engelliyormuş? Allah'tan korkmak engelliyormuş, imanla engelleniyormuş. “Allah'a sığınırım. Çünkü o benim efendimdir”. ‘Rabbimdir’ diyor Allah’a, ‘O benim Rabbim’dir.’ “Yerimi güzel tutmuştur.” Çünkü çok rahat bir ortamda yaşıyor. “Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.” ‘Zulümdür’ diyor, ‘öyle bir şey. Ben bunu yapmam’ diyor ‘ve kurtuluşa ermezler’ diyor. “Andolsun kadın onu arzulamıştı”. Ergenlik çağına gelince yakışıklı, önce küçükken o kadar kadının dikkatini çekmiyor ama sonra yapılı, aslan gibi delikanlı olunca etkileniyor kadın ondan. “Eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı.” Bak, o da onu arzuluyor. Ama haram olduğu için yanaşmıyor. Arzulama var, istiyor kadını, içinde var. Ama haram olduğu için ne yapıyor? Yanaşmıyor. “Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.” Kötülüğü, fuhşu nasıl geri çeviriyor Cenab-ı Allah? İmanıyla, Allah'a imanıyla inşaAllah. “Kapıya doğru ikisi de koştular.” Hz. Yusuf (a.s) çok sevimli, maşaAllah, dünya tatlısı. Kim bilir nasıl? Bir de geniş bir ev demek ki yani koşmak için çünkü ufak tefek bir ev olsa, küçük bir oda olsa öyle olmaz. Koşmak için hız alınması gerekiyor. Büyük bir salon olduğu anlaşılıyor, yani anlatımdan anlaşılıyor. Kadın koşup arkasından yetişiyor ve gömleğini tutuyor ve arkadan çekip yırtıyor. Hz. Yusuf (a.s) 'da kuvvetli ama kadın da kuvvetliymiş demek ki. Tutunca, yani şehvetten gözü döndüğü için kadın gömleği tuttuğunda Hz. Yusuf (a.s) da direndiği için sırtından yırtılıyor gömlek. “(Tam)” bu anda “kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar.” Allah karşılaştırıyor. “Kadın dedi ki: 'Ailene kötülük isteyenin”. Bak, ne kadar kahpece bir tavır, görüyor musunuz? Hani seviyordun sen, değil mi? Allah korkusu, Allah aşkına dayalı olmayan bir sevgi hevestir ve böyle alçak ve çok acımasız ve kahpe olur işte. Madem o kadar aşkla seviyorsun, muhabbetle seviyorsun; böyle bir iftira atılır mı? Bak ne diyor; “ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azabtan başka cezası ne olabilir?” diyor, yani tam klasik kahpe karakteri. Bakın; “ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan” bir de bak ne kadar seri aklına geliyor. Adamı da tahrik ediyor. Bak; “ailene kötülük”. “Kötülük yapmak istiyor. Senin” diyor, “onuruna, şerefine, namusuna saldırdı” diyor ve yönlendiriyor “zindana atılmaktan” ona akıl veriyor, “zindana atılmaktan veya acı bir azabtan başka cezası ne olabilir?” Yani; ‘kırbaçlanması, dövülmesinden başka ne olabilir?’ “(Yusuf) Dedi ki: ‘Onun kendisi benden murad almak istedi.’” Yani ‘kendisi ilişkiye girmek istedi.’ O kadar diyor ama Hz. Yusuf (a.s). “Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti”. “Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: ‘Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir,’” bakın, “onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.” Bu da Hz. Hızır (a.s) Allahualem. Çünkü bu çok tehlikeli bir açıklama. Kadın önden de yırtmış olabilirdi gömleği. O zaman? Bu zaten geçerli bir delil değil. Kadın her halükarda yırtabilir, önden de. Mesela Hz. Yusuf (a.s)'ı soymaya kalkar, çeker yırtar. Ve dolayısıyla mağdur durumda kalacak Hz. Yusuf (a.s). Ama gömleğin arkadan yırtıldığını bildiği için bunu söylüyor, Allahualem. Evet ki önden söylüyor ki sağlama almak için. “Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.” Önden teşhis koymuyor “yalan” diye. O zaman hiç kurtarırı olmaz bu ifadeye göre. Halbuki çok da masum konumdayken. “Yok, eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa”. Bak önce olumsuzu önden söylüyor, onun aleyhine olanı; sonra onu kurtaracak olanı en sona bırakıyor. Bak, bu çok önemlidir hukukta. En son, yani savunmayı en sona bırakıyor. Mahkemelerde de savunma en sona bırakılır. “Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa,” ama çekme suretinde yırtılmışsa “bu durumda kadın yalan söylemiştir”. Bak kesin hüküm meydana getiriyor. “Kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.” Halbuki tam aksine de olabilir, yani gömlek herhangi bir şekilde arkadan yırtılabilir; kadın burada niye mağdur olsun yani, yapmadıysa? Gömleği kendi de yırtabilir sırtından veyahut herhangi bir yere takılıp yırtılabilir. “Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): 'Doğrusu, bu sizin düzeninizdendir” diyor. Bu ona yeterli oluyor, bak o kişinin sözüyle ona inanıyor. Net hüküm veriyor. Ne diyor? “Doğrusu” doğrusu; doğru olan hüküm “bu sizin düzeninizden (biri)dir.” Yani ‘bir düzen oluşturmuşsun’ ama organize bir düzen yaptığını söylüyor kadının. “‘Düzeninizdendir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür' dedi” diyor. Yani ‘muazzam bir oyun oynamışsın sen’ diyor, ‘Hz. Yusuf (a.s)'a karşı’. “Yusuf, sen bundan yüz çevir” diyor. “Bununla bir daha görüşme.” Bir çözüm, çünkü bela belli. “Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile.” Adam Müslümanca yaklaşıyor; “bağışlanma dile.” Başkası olsa çeker vurur, bilmem ne yapar, değil mi? Bak, o diyor ki; ‘sadece bağışlanma dile.’ “Günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkârlardan oldun.” Bak Kuran hükmü gibi, o devirdeki Allah'ın hükmüyle açıklıyor, Müslümanca bir tavır göstertiyor, kepazelik çıkartmıyor. Bazısı olsa ekmek bıçağıyla kadına girer, değil mi? Yirmi üç yerinden, bilmem hatta ortadan biçiyor bilmem ne; olmadık delilik yapıyorlar Allah vermesin. Yani deliliklerine insan gülüyor yani, Allah'ın akıllarını almasına.
“Şehirde (birtakım) kadınlar: ‘Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz.’ dedi.” Kadınlar böyle şeyleri hiç kaçırmazlar. Halbuki kadınları böyle şeyler tahrik eder, bir çok kadını. Mesela “seks partisi düzenliyormuş” der, “sekse çok düşkünmüş, hiperseksüelmiş” der ama kendisinin aslında doyumsuzluğundan kaynaklanan bir hayranlığın ifadesidir bu sözler, bazı kadınlarda. Zaten şimdi kadınların normal bir kadın olmadığını da göreceğiz tavırlarından. Mesela birisi olur; “gece gündüz seks yapıyormuş, seks partisi düzenliyormuş, kadına doymuyormuş” der ama kınıyormuş gibi söyler ama aslında kocası güçsüzdür, hakikaten doyuma ulaşmamış bir insandır, hakikaten bir özlem duyulur bilinçaltında. O doyuma ulaşmamanın, bilinç altındaki o özlemin ifadesini şikayetçi bir üslupla yansıtır. Mesela bazen gazetelerde de görürsünüz, mesela kadının çırılçıplak resmini koyar; “vay alçak kadın” der, değil mi? Mesela anadan doğma resmini koyar, “insanların canını yakmak için poz verdi” der, “terbiyesiz kadın” der, sanki kötülüyormuş gibi. Halbuki amacı orada onu göstermektir, yani asıl derdi odur. Bazen de kadınlar öyle, mesela bir erkeği eleştirirken bunu söylerler, işte cinsel gücünün çok fazla olduğunu, kadınlara çok arzulu olduğunu ona söyler. “Ne yapıyorsun?” dediğinde, “onu ayıplıyorum” der. Halbuki kendi özlemini dile getiriyordur. Bazı kadınlarda böyledir, bilinçaltında. “Aziz'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş.” Bak, hikaye gibi anlatıyor, o devrin magazini bu. “Doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz.” Bak onu cinsi sapıklıkla, yani hiperseksüel, çok arzulu olmakla suçluyor ama onları heyecanlandırmış belli. Yani yoksa sana ne? Elin böyle bir şeyi varsa seni hiç ilgilendirmemesi lazım, muhatap dahi olmaman lazım. Bu kadar derdine düşmen normal mi? Demek ki senin de bilinçaltında öyle bir istek var, onun gereği olarak bunu söylüyorsun. Bazı vakalar da bu böyledir.
“(Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı”. Yani o da onların ne olduğunu biliyor, onların da azgın ve arzulu olduklarını biliyor, yani tatmin olmamış duygular içinde olduklarını biliyor. “Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı”. Kinlenmiş onlara, onların dedikoduculuklarını duyunca. “Oturup dayanacakları yerler” hazırlıyor, yani böyle rahatça oturacakları. “Ve her birinin eline bıçak verdi.” Bu, Arapçasında daha değişik ama biz tabii bıçak olarak alıyoruz. Meyve olarak da o bölgede olan özel bir meyve var, Tevrat'ta geçiyor. Oval bir meyve, tam aklıma gelmiyor. Bak; “çık, onlara (görün)' dedi.” Niçin diyor? “Tahrik et onları” diye. Tahrik olacaklarını biliyor kadınların. Kadınların, o delikanlıdan tahrik olacaklarını biliyor. Onların ondan etkileneceklerini biliyor. “Çık, onlara (görün)' dedi. Böylece onlar onu görünce (gözlerinde) büyüttüler”, şiddetli etkileniyor kadınlar, “ellerini kestiler”. Hani kadın etkiliyordu sadece insanı? Erkek de etkiliyormuş demek ki. Eğer niyeti bozarsa kadın, bak tahrik oluyormuş işte, etkileniyormuş. “Ellerini kestiler” diyor. Eli ayağı boşalıyor. Tahrik olduğunda insan hakikaten konuşma kabiliyeti bozulabilir, eli ayağı boşanabilir, yani gücünün derecesine göre. “Ve: ‘Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir.’ dediler”. ‘İnsana benzemiyor” diyorlar, ‘bu kadar etkilemesi’. Yani çok şaşırtıcı buluyorlar bu kadar etkileyici gücünün olmasını. Yani kendilerine de şaşıyorlar, bu kadar etkilenmelerine. Halbuki imanından etkileniyorlar. İmanından meydana gelen bir elektrik var, yani İlahi bir elektrik, ondan etkileniyorlar. “Bu, ancak üstün bir melektir' dediler.” Yani; ‘olamaz böyle bir insan’ diyorlar. “Kadın dedi ki: 'Beni kendisiyle kınadığınız işte budur.” ‘Beni kınıyordunuz ama’ diyor, ‘siz bak’ diyor, ‘siz benden daha fazla etkilendiniz” diyor. İşte onun için hani Müslümanlar’a bazen diyorlar ya; “seks partisi düzenliyormuş, hiperseksüelmiş”; o, içindeki özlemden kaynaklanıyor aslında, şiddetli özlemden kaynaklanır. Bazı dedikoducularda kökeni budur. Mesela hiç ummadığın ortamda birden böyle “size işte şöyle diyorlar böyle diyorlar” diyen kadınlar olur. O, aslında, o doyumsuzluğun bir ifadesi olarak bunu söyler. O heyecanı duymak ister, onu senden duymak ister, onu yaşamak ister onun için söyler, inşaAllah. Kuran ona işaret ediyor. “Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu.” Koruyunca tabii daha çekici olur bir erkek, çok daha güzeldir. Fahişe erkek iticidir kadın için. Yani kendini koruyan bir erkek, imanlı bir erkek kadın için çok çok etkileyicidir. Yani ucuz bir erkek fahişe gibidir, kadına çok itici gelir. Fahişe bir kadın da erkeğe itici gelir, tiksinir. İmanlı bir kadın güzel gelir. “Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak”. Bak, ‘cinsel ilişkiye girmezse’ diyor, ‘zindana atacağım’ diyor. O kadar gözü dönmüş, yani şehvetten delirmiş. “Ve elbette küçük düşürülenlerden olacak.'” ‘Mahcup edeceğim’ diyor, ‘küçük düşüreceğim’ diyor.
“(Yusuf) Dedi ki: 'Rabbim, zindan, bunların” bak, ‘bir tek bu’ demiyor, ‘bunların’ diyor, ekip olarak. Kadınlar kafayı takmışlar Hz. Yusuf (a.s)'a. “Bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden” yani gayrimeşru cinsel ilişkiye çağırıyorlar “şeyden bana daha sevimlidir.” ‘Ben zindan istiyorum ya Rabbi’ diyor, ‘ben bunların bu tavrına yanaşmak istemiyorum’ diyor. Ama bak kadınla görüşüyor. Kadınların karşına süslenmiş ve güzel, yani kadınların etkileneceğini bildiği halde Hz. Yusuf (a.s) karşılarına çıkıyor. Yani peygamber, istese çıkmaz, değil mi? Yobaz takımına göre ne yapmış Hz Yusuf (a.s)? Çok büyük günaha girmiş, haşa. O kadınla evde kalmakla çok büyük günaha girmiş. Halbuki Hz. Yusuf (a.s) imanıyla zaten kendini koruyor. Böyle bir şeye ihtiyacı yok. “Rabbim” diyor, “zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir”. Bak “daha sevimli”, ifadeyi görüyor musun? “Daha sevimli”. Yani ‘ben böyle bir beladansa öyle bir belaya razıyım’ demiyor. Bak peygamber üslubuna bak; “daha sevimli” diyor. ‘Sevimli görüyorum ben’ diyor, ‘hapsi’ diyor. “Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir,” o da çok istekli “gösterir, cahillerden olurum.'” ‘Çekiniyorum ya Rabbi’ diyor. Çünkü zorla da yapabilirler kadınlar hakikaten. Delirmiş vaziyetteler. Elini, kolunu bağlarlar, zorla. Çünkü kadın gömleğini yırttığına göre deli yani şakası olmaz onun. Şimdi diğer kadınlar da devreye girmiş, zorla ilişkiye girebilirler. “Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.”